İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
yumruk mezesi | içkiden bir yudum aldıktan sonra, elinin tersiyle ağzını silme | deyim |
yumulmak | (bir yiyeceğe, bir içeceğe) girişmek, hızla yemeye içmeye başlamak | fiil |
yumurta | iskambil kâğıdının yuvarlaksı köşesi | |
yumurta gibi | (erkek için) tüysüz. yeni sakal traşı olmuş, bıyıksız sakalsız | deyim |
yumurtakökü | kökboyası | |
yumurtlamak | Uydurup söylemek veya söylenmemesi gereken şeyi açığa vurmak – | |
yumuşak | Edilgin eş cinsel erkek – | |
yumuşak karın | Kişilerin, kurumların, ülkelerin konuşulmasından, gündeme getirilmesinden rahatsız olduğu durumlar, konular | |
yumuşakça | bakınız yumuşak | isimyumuşak |
yumuşatıcı | Teskin edici – | |
yumuşatmak | Kabalığını, katılığını, sertliğini veya acımasızlığını ortadan kaldıracak duruma getirmek – | fiil |
yunan | bakınız keyif | isimkeyif |
yurdu | İğnenin deliği | |
yurt | diyar | |
yurtsuz | Kalacak, barınacak yeri olmayan (kimse) – | |
yusuf | korkak kimse. yusufçuk da denir | isim |
yusuf yusuf etmek | çok korkmak | |
yusufçuk atmak | korkmak, korktuğu belli olmak | deyim |
yutmak | İnanmak, aldanmak, kanmak – | |
yutmazsa gargara etmek | 'inanmazsa inanmasın, kanmazsa kanmasın, yutmazsa yutmasın, ne yapacak?' anlamında kullanılır | deyim |
yuva | cami avlusu | isim |
yuvarlak | Homoseksüel erkek | isim |
yuvarlamak | İnanılmayacak yalanlar söylemek | fiil |
yuvarlanmak | Ansızın, beklenmedik bir zamanda ölmek | |
yuvasını yapmak | birine gereken ceza veya cevabı vermek, hakkından gelmek – | |
yük | Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev; hamule | |
yüklemek | Bir yükümlülük altına sokmak, sorumlu tutmak | |
yüklenmek | Üstüne düşmek; zorlamak – Tarık Buğra | fiilüstüne yüklenmek |
yüklü | Çok sarhoş | |
yüksek | erdemli – Enis Behiç Koryürek | |
yüksek adrenalin | Yüksek heyecan ve korkusuzluk hissi – | |
yüksek ustura | katmerli yalan, çok abartılmış söz, haber vb. | deyim |
yüksekten uçmak | palavra atmak, çok abartmak | |
yükselmek | Güçlenmek, şiddetlenmek – Yakup Kadri Karaosmanoğlu | |
yükseltmek | Değerini olduğundan daha çok göstermek | |
yüksük | makat, anüs | isim |
yüksükçü | sodomist | isim |
yükü tutmak | bol para kazanmak | deyim |
yükünmek | Birinin önünde, saygı göstermek için eğilmek veya yere kapanmak | |
yüreği konuşmak | cesur olmak, yürekli olmak. yüreği söylemek diye de kullanılır | deyim |
yüreği pek | Yüreği katı olan (kimse) | |
yüreği sıkışmak (veya tıkanmak) | bir meseleden dolayı aşırı üzülmek | |
yüreği yaralı | Felakete uğramış (kimse); yüreği dağlı | |
yürek | Herhangi bir şeyden çekinmeme, korkmama, yüreklilik, korkusuzluk durumu | |
yürek selânik | 'korktum (korktun, korktuk vd.), cesaret edemedim...' anlamında söylenir | deyimkorku boku selanik |
yürekli | Tehlikeyi korkusuzca karşılayan, hiçbir şeyden korkusu olmayan; koçak – | |
yürü ense tıraşını göreyim (veya görelim) | görüştüğü kimseye gitmesini söylemek veya görüşmeyi kısa kesmek için kullanılan bir söz | |
yürü! | "devam et, git" anlamında kullanılan bir söz | |
yürümek | (Birine) romantik veya cinsel ilgi göstermek; kur yapmak | |
yürütmek | Habersiz olarak almak, çalmak | fiil |