| İfade | Anlam | Etiketler | 
|---|---|---|
|  yaf yaf etmek | bir konuda çok istekli olduğunu açıkça belli etmek | deyim | 
|  yağ | Abartılı övgü | |
|  yağ basmak | çok yağlanmak, semirmek | |
|  yağ çekmek | dalkavukluk etmek. pohpohlamak. abartılmış biçimde övmek. yağlamak, yağ yakmak biçimlerinde de kullanılır | deyim | 
|  yağ çekmek (veya yapmak) | gereksiz biçimde övmek, dalkavukluk etmek | |
|  yağ kokmak | (söz, davranış için) dalkavukluk olduğu anlaşılmak, dalkavukça bir hava taşımak | deyim | 
|  yağ tulumu | şişman kimse, şişko | deyim | 
|  yağ yakmak | dalkavukluk etmek | |
|  yağ yakmak, yağ yapmak | bk yağ çekmek | deyimyağ çekmek  | 
|  yağcı | dalkavuk – | |
|  yağcılık | dalkavukluk – | isim | 
|  yağdanlık | dalkavuk | isimyağcı  | 
|  yağız | yiğit – | |
|  yağlama | Küçük tabak büyüklüğünde açılan yufkaların tavada pişirilmesinden sonra aralarına kıymalı iç konulup üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek hazırlanan bir yemek | |
|  yağlama yıkama | bakınız yıkama yağlama | deyimyıkama yağlama  | 
|  yağlamak | Dalkavukça övmek, yağ çekmek | |
|  yağlı | Bol ve kolay kazanç sağlayan | sıfat | 
|  yağlı boya | 'çekilin, açılın, yol verin' anlamlarında, kalabalığa karşı söylenir | deyim | 
|  yağlı göte kuyruk bağlamak | zengin birisine kapılanmak | deyim | 
|  yağma yok | "öyle şey olmaz, buna razı olunmaz" anlamında kullanılan bir söz – | |
|  yağmak | Üst üste ve çok gelmek – | |
|  yağmur | Çok miktarda ve sık düşen, gelen şey | |
|  yağsız | İnce, zayıf | |
|  yahni | bön, budala, aptal. yahnilik diye de söylenir | sıfatisim | 
|  yahu | "Hey, bana bak, baksana" anlamlarında bir seslenme sözü – | |
|  yaka paça | Zorla, isteği dışında – | |
|  yakamoz olmak | gizlendiği yer belli olmak | |
|  yakarca | tatarcık | |
|  yakasız gömlek | kefen | |
|  yakıştırmak | Bir durum veya niteliği bir kimse için düşünmek; yormak | fiil | 
|  yakızlamak | sigarasını yakmak; yakmak | fiil | 
|  yakmak | Silahla vurmak | |
|  yakut | bir tür uyuşturucu madde, metamfetamin | isim | 
|  yalabık | eş anlamlı yalabuk | |
|  yalabuk | edilgin eşcinsel (erkek). tanık cümle için bakınız kokoz (sermet muhtar alus). yalabık da denir | sıfatisim | 
|  yalak | (dişilik organı ve anüs için) gevşek, gevşemiş | sıfatisim | 
|  yalaka | dalkavuk | sıfatyalak  | 
|  yalakalaşmak | aşırı samimiyetin de ötesinde, sırnaşık hale gelmek; yüz göz olmak | fiil | 
|  yalama | Sözünde durmayan (kimse) | |
|  yalama sirkaf | kullanılıp kirlenmiş iskambil kâğıdının bir köşesi yalanıp temizlenerek yapılan hile | |
|  yalamak | Sıyırarak, dokunarak geçmek – | |
|  yalan dünya | Geçici, ölümlü hayat; yalancı dünya | |
|  yalan makinesi | Çok kolay ve sık yalan söyleyebilen kimse | |
|  yalan söylemek | (zar ya da iskambil kâğıdı) o anda istendiği gibi gelmemek | deyim | 
|  yalayıp yutmak | kötü bir davranış, söz karşısında ses çıkarmamak, kabullenmek | |
|  yalaz | alev – | |
|  yaldız | Abartılı bir biçimde söylenen yalan | |
|  yaldızcı | yalancı. hileci | sıfatisim | 
|  yaldızcılık | Gösterişli fakat değersiz iş yapma | |
|  yaldızlamak | Işıltılı duruma getirmek – Ömer Seyfettin | fiil | 
Üstünde durmamak, ilgilenmemek, adam yerine koymamak
anal ilişki
Daha önce Türkçeye yapılmış bir çeviriyi, dilini yer yer değiştirerek yeni bir çeviri gibi sunma; çeviri intihali, çeviri korsanlığı
aldatarak tuzağa düşürmek
Homoseksüel erkek
Erkeklik organı, penis.