İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
zaalaşmak | Cinsel birleşme yapmak; çiftleşmek | fiil |
zabit | ||
zagalamak | Söyleşmek, sohbet etmek | fiil |
zagon | Yasa; kural; yol yöntem; teamül | isim |
zağa | Söyleşi, sohbet, muhabbet | isim |
zağar | Muhbir | isimeski |
zakkum | Uyuşturucu hap | isim |
zakkumlu | Acı veya üzüntü veren – | |
zamalifka | Erkeklik organı, penis | isim |
zamazingo | zımbırtı | isim |
zambır | Bızır, klitoris | isim |
zamburtu | Sürekli kendisinden, sorunlarından söz eden, geveze kimse | isimeski |
zamkinos | zımbırtı | isimzamkinos etmek |
zamkinos etmek | kaçmak, savuşmak | |
zampik | Çapkın erkek, zampara | isim |
zamzum etmek | Kekelemek | deyimeski |
zanımak | istemek, canı çekmek | fiil |
zaparta | ||
zar | Keyif | isim |
zar atmak | kader ile oynamak, geleceği için plan uygulamak | |
zararsız | Edilgin eşcinsel (erkek) | sıfat |
zarbo | polis | isim |
zarcı | Zar oyunu oynayan kimse | |
zarf | Bir tür dolandırıcılıkta kullanılan aracın (cüzdan vb.) adı | isim |
zarf atmak | karşısındakinin gerçek duygu ve düşüncelerini öğrenmek için kasıtlı olarak uygun sözler söylemek veya bazı davranışlarda bulunmak | |
zarfçı | Bir tür dolandırıcı. Genellikle iki zarfçı birlikte çalışır, içinde bir miktar para bulunan bir çantayı (cüzdanı, "zarf"ı) tenhaca bir sokakta uygun bir yere bırakır ve zarf'ı bulacak kişi belirince, zarfçılardan birisi onunla aynı anda zarf'ı görür; parayı paylaşmayı önerir; sırasını bekleyen ikinci zarfçı, zarfın kendisine ait olduğunu ileri sürerek ortaya çıkar; HAYBECİ'yi ya polisle tehdit ederek, ya razı ederek üstünü ararlar ve o sırada parasını, değerli eşyasını çalarlar. Zarfçılığın bir türünde de, zarf sahibi, parasının aslında zarf'takinin iki misli olduğunu ileri sürer ve haybeci'den tehditle para sızdırır. | isim |
zarfçılık | Zarf türü dolandırıcılık ve yankesicilik | isim |
zarflamak | zarf atmak | |
zarına bakmak | (Birisi) Kumar oynayan kişinin durumunu izleyip hesabını tutmak | deyim |
zart | Yellenme, osuruk. Also used as CARTA, ZARTA. | isim |
zart zurt etmek | Herhangi bir gücü olmadığı halde, sağa sola çatmak; yüksekten atmak; hötzöt etmek | deyim |
zartayı çekmek | ölmek | |
zartçı | Yalancı. Uydurukçu. Abartıcı. | isim |
zarvo | Polis, polis memuru. Also spelled as ZARBO. | isim |
zavak | Çapkın erkek; zampara | isimeski |
zavallı | Gücü bir şeye yetmeyen – | |
zavzav | Durumu acıklı (kimse), zavallı | sıfat |
zayıf | Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan | |
zayıf düşmek | güçsüzleşmek – | |
zedelemek | Zarar vermek, zarara uğratmak – | |
zehir | Büyük üzüntü, acı, keder, sıkıntı – | |
zehir hafiye | Kimseye göz açtırmayan, sert yaradılışlı kimse | |
zehir kesilmek | ortalık ümit, sıkıntılı bir durum olmak – | |
zehir zemberek | Son derece sert, hakaret dolu – | |
zehirlemek | Birine zararlı düşünceler, zararlı duygular aşılamak – | |
zehirlenmek | Zararlı düşünceler edinmek | |
zehirli | Zararlı olan (duygu, düşünce vb.) – | |
zekâ | kafa | |
zekâ küpü | Bir kişinin zeki olduğunu belirtmek veya zekâsıyla alay etmek için kullanılan bir söz – | |
zekaî bey | Aptal, salak, geri zekâlı (kimse) | deyim |