İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
yoklamak | Bir şeyi tasarlamak, ölçmek; şakullemek | |
yokluk | yoksulluk – | |
yoksul | İstenilen nitelikte ve özellikte olmayan bir biçimde; kan ayaklı – | |
yoksulluk | verimsizlik | |
yoksuz | yoksul | |
yokuş aşağı | Başarısızlığa doğru – | |
yol | Düğünde, oğlanevinin kızevine verdiği para, mal veya armağan | |
yol açmak | bir olayın sebebi olmak – Yakup Kadri Karaosmanoğlu | |
yol asılmak | para istemek, borç istemek | deyim |
yol ayrımına gelmek | farklı düşünce, görüş ve ülkü yüzünden birbirinden ayrılmak – Ayşe Kulin | |
yol bel | Geçilen yer – | |
yol boyu | Yolculuk süresi – | |
yol göstermek | ne yapılacağını, nasıl davranılacağını öğretmek – | |
yol yapmak | yapmacık davranmak, rol yapmak | deyim |
yola vurmak | yolcu etmek, uğurlamak | |
yolak | patika – | |
yolcu | Doğması beklenen çocuk | |
yolcu işi | kalıcı bir niteliği olmayan, rastgele kurulan cinsel ilişki | deyim |
yolculuk | Farklı bir zamana veya mekâna zihinsel olarak gitmek, o dönemi veya zamanı hatırlamak | |
yoldan çıkmak | doğru yoldan ayrılmak | |
yoldaş | Ortak bir görüşü benimseyenlerden her biri | |
yolkesen | Issız yollarda engelleme yapıp soygun düzenleyen; kıray | |
yollanmak | para kazanmak | fiil |
yollar | eski. (yankesici için) saat kösteği | isim |
yollu | Ahlakı sağlam olmayan kimse | sıfat |
yolma | Sapı orakla biçilmeyecek kadar kısa kalmış ekin | |
yolmak | Dolandırarak, hile ile birinin parasını almak | |
yolsuz | Parasız olan – Halit Çapın | |
yolsuz kalmak | parasız kalmak | |
yolsuzluk | Bir görevi, bir yetkiyi kötüye kullanma; usulsüzlük – Sait Faik Abasıyanık | |
yolunmak | Çok kederlenerek çırpınmak | |
yolunu bulmak | yasal olmayan yollardan kazanç sağlamak | |
yonca | esrarlı sigara; üçkâğıdı | isim |
yontmak | (birisinin) parasını almak. parasını sızdırmak | fiil |
yorgun | (esnaf için) hırpalanmış, elden ele geçmiş (mal) | sıfat |
yortmak | başıboş dolaşmak, avarelik etmek | fiil |
yovakim | polis | isim |
yönetim | dümen | |
yörüngesine oturmak | bir iş yoluna girmek | |
yörüngeye girmek | delirmek, çıldırmak | deyim |
yuf | bakınız keyif | isimkeyif |
yuf borusu | Kınama, üzüntü ve nefret – | |
yufka | Zayıf, ince, dayanıksız olan | |
yufka yürekli | Kötü olaylardan çok çabuk etkilenen, üzülen; bağrı yufka – | |
yugo | yugoslav | isim |
yuka | Zayıf, ince, hafif olma | |
yukarı | Yetkili kimse | |
yular | kravat | isim |
yuları çözmek | gitmek, çekip gitmek; bir yerden ayrılmak | deyim |
yumruk | baskı |