İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
kıtır atmak | yalan söylemek – | |
kıtıra almak | alay etmek | |
kıtırbom | Yalan, palavra, temelsiz söz, haber vb. | isim |
kıtırcı | Çok yalan söyleyen kimse | isim |
kıtipiyoz | Değersiz, bayağı, kötü – | sıfat |
kıvırcık | Başkalarının işine karışmayan, kendi halinde (mahkûm) | sıfatisim |
kıvırmak | dolandırmak – | fiil |
kıyak | Benzerlerinden üstün olan, çok güzel – Adnan Veli | |
kıyak çekmek | eş anlamlı kıyak yapmak | deyim |
kıyak geçmek | eş anlamlı kıyak yapmak | deyim |
kıyak geçmek (veya çekmek veya yapmak) | birine maddi ve manevi destek olmak, yardım etmek – | |
kıyak kaçmak | çok uygun düşmek, yakışık almak | |
kıyak yapmak | (Birisine) iyilik yapmak | deyim |
kıyakçı | Başkalarına iyilik eden (kimse), cömert – Ahmet Çakal | sıfatisim |
kıyakçılık | Kıyakçı (bakınız) olma durumu; kıyakçı'nın niteliği | isim |
kıyaklık | Kıyakçıya yakışır davranış | |
kıyamet | gürültü patırtı – Peyami Safa | |
kıyamet alameti | İçinde yaşanılan durumu beğenmeyenlerin kullandığı bir söz | |
kıyamet kopmak | bir yerde çok gürültü ve telaş olmak | |
kıyıntı | ||
kıyışmak | (Özellikle, fahişe ile müşterisi arasında) Pazarlık etmek | fiil |
kıymalı | İçinde kurt bulunan (meyve) | |
kıytırık | Değersiz, bayağı, basit olan | |
kız | Kullanılmamış, yeni (şey, nesne) | sıfatisim |
kız gibi | çok güzel ve yeni – | |
kızağa çekmek (veya almak) | bir görevliyi etkin bir görevden alıp çalışmayı gerektirmeyen pasif bir işe vermek | |
kızak | Usta yankesicinin parmakları; özellikle işaret parmağı ve orta parmak | isim |
kızan | Erkek çocuk | |
kızdırma | Yüksek vücut ısısı | |
kızdırmak | öfkelendirmek – | |
kızgın | Eş arayan (hayvan) | |
kızgınlık | öfke | |
kızıl | komünist | |
kızıl bayram | Yangın; birçok evi saran genel yangın | deyim |
kızılay | Karşılık beklemeden, cömertçe, başkalarının cinsel doyumunu sağlayan kimse | isim |
kızılcık hoşafı | Dayak, kötek | deyim |
kızılcık hoşafı içirmek | Dövmek, köteklemek, dayak atmak | deyim |
kızılırmak | Salhane, kesimevi | isim |
kızışmak | Zorlu, sert, kızışık bir durum almak – Ahmet Ümit | |
kızlık | üvey kız | |
kızmak | öfkelenmek – | |
kızmemesi | greyfurt | |
kibrit suyu | "Yerin dibine batsın, ölsün, kahrolsun" anlamında köküne kibrit suyu ve "bir daha ortaya çıkamayacak biçimde yok etmek" anlamında köküne kibrit suyu dökmek (veya kökünü kurutmak) deyimlerinde geçen bir söz – | |
kibritçi | cimri – | |
kifafınefis | Çok az şeyle yetinme, eldekini kâfi görme | |
kik | (İnsanda) Burun | isim |
kilise direği gibi | çok kalın (ense) | |
kilit | Atların alnından alt çenesine uzanan beyazlık | |
kilit mevki | Kilit nokta – | |
kilit nokta | Bütün işlerin bağlı olduğu önemli nokta, makam veya yer; kilit mevki – |