İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
boşanmak | Kıyafet, ruh hâli vb. şeylerden kurtulmak – Halikarnas Balıkçısı | |
boşlamak | İlgilenmemek | fiil |
boşluğa düşmek | kendisini manevi olarak bitmiş, tükenmiş hissetmek, amaçsızca yaşamak – | |
boşluğunu almak | Karnına yumruk atmak | deyim |
boşluk | Boş anlamsız olma durumu – | |
boy etmek | Seçmek | deyim |
boy hedefi | Devamlı sitem veya saldırıya maruz kalan kimse – | |
boy pos | Bir şeye verilen değer – | |
boya | Yazı yazmak için kullanılan mürekkep | |
boyalı | Boya katılmış (çay) | sıfatisim |
boyalı sirkaf | İskambil kâğıdında yumurta boyanarak yapılan hile | |
boyamak | Ağır söz söyleyerek aşağılamak, azarlamak | |
boyanmak | Belli bir renge bürünmek – | |
boyata | Kalçalar, kıç | isim |
boydak | Yükü olmayan yaya | |
boylamak | İstemeyerek bir yere gitme durumunda kalmak – Attilâ İlhan | |
boynu bükük | Üzgün, kırılmış, acınacak ve yardım bekler bir durumda, zavallı bir biçimde – | |
boynu büküklük | Boynu bükük olma durumu – | |
boynunu görmek | Birisinin, birilerinin yeterli mi yetersiz mi olduğunu anlamak | deyimensesini görmek |
boynunu kırmak | Gitmek, savuşmak; genellikle emir kipinde kullanılır | deyim |
boynuzlamak | Eşler veya sevgililer birbirini aldatmak | |
boynuzlanmak | Eşi veya sevgilisi tarafından aldatılmak – | |
boynuzları yaldızlamak | deyimyaldızlamak | |
boynuzlu | troleybüs | |
boyun bir karış uzadı | "gereği olmayan o işi yapmakla sanki yükseldin" anlamında kullanılan bir söz | |
boyun borcu | Yapılması gereken, yapılması borç hükmünde vazife; farz, vecibe – | |
boyun olmak | kefil olmak | |
boyunduruk | Zulüm ve zorbalık baskısı; esaret – | |
boyunduruk vurmak | emri altına almak | |
boyunu görmek | bir kimsenin bir konuda yeterli olup olmadığını anlamak için denemek – Orhan Kemal | |
boyut | Belirli bir derece | |
boz yel | lodos | |
boza olmak | utanmak | |
bozalamak | Kusmak | fiil |
bozdur bozdur harca | çok az olan para vb. şeyler için azlığı belirtmek üzere kullanılan bir söz | |
bozdurmak | Kendisini cinsel ilişkide ilk kez edilgin olarak kullandırmak | fiilelden bozdurmak |
bozmacı | Eski şeyleri alıp bozarak parça parça satan kimse | |
bozmak | Altüst etmek, çıkmaza sokmak – Sait Faik Abasıyanık | |
bozuk | Gergin, huzursuz bir biçimde olan – Falih Rıfkı Atay | |
bozuk atmak | Sinirlendiğini, öfkelendiğini belli etmek | deyim |
bozuk çalmak | canı sıkılmış, yüzü asılmış olmak – | |
bozuk düzen | Dürüst olmayan, iyi niteliklerini yitirmiş olan – | |
bozulmak | İyi ve değerli niteliğini yitirmek – Ahmet Ümit | |
bozum | Küçük düşme | isim |
bozum etmek | utandırmak, mahcup etmek | |
bozum havası | utangaçlık | |
bozum havası çalmak | Bozum olmaya yüz tutmak | deyim |
bozum olmak | utanmak, utanacak duruma düşmek, mahcup olmak | |
bozumca | Kurşun renginde iri bir kertenkele | |
bozuntu | Şaşkınlığa düşme |