İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
kravat | ||
kredisiz | Güvenilmeyen, itibarsız | |
kriko | Cinsel duyguları uyandıran, cinsel isteği artıran yiyecek, içecek, ilaç vb.; afrodizyak | isim |
kristal | ||
kriz | Bir ülkede veya ülkeler arasında, toplumun veya bir kuruluşun yaşamında görülen güç dönem; bunalım, buhran – | |
kriz geçirmek | bunalım içinde bulunmak | |
krize gitmek | (Uyuşturucu müptelası) Uyuşturucu bulamayacağını bildiği bir yere gitmek | deyim |
kubar | Esrar; toz halindeki esrar | |
kubarmak | Hindi veya güvercinin tüyleri kabarmak | |
kubat | Kaba, kaba saba | sıfat |
kucağına oturmak | yaltaklanmak | |
kucak | Herhangi bir durumun veya şeyin sınırlarının arası, iç – Ruşen Eşref Ünaydın | |
kucak dolusu | Pek çok, pek bol | |
kucak kucağa | İç içe, yan yana, beraberce – | |
kucak kucak | Bol bol – | |
kuçmak | kucaklamak – | |
kudur | Yüz kuruşluk kâğıt para | isimeski |
kudurlu | Zengin, paralı kişi | isimeski |
kudurmak | Aşırı davranışlarda bulunmak, taşkınlık göstermek – Ömer Seyfettin | |
kuduz | Silme kel (baş) | sıfatisimeski |
kukla oynatmak | (İskambil oyunlarında) Kaş göz işareti ya da el işaretiyle, kendi kâğıdını eş tutulmuş oyuncuya ya da başkasının kâğıdını diğer bir oyuncuya belli etmeye çalışmak | deyim |
kuku | Dişilik organı, vagina | isim |
kukurik | Uyku; uyuma | isim |
kukurik naşlatmak | Uyumak | deyim |
kul taksimi | Herhangi bir konuda eşit olarak yapılan bölüştürme, Allah taksimi karşıtı | |
kulağı kesik | Bir konuda zamanla deneyim kazanıp ustalık edinmiş kimse | deyim |
kulağı tıkalı | Dinlemek istemeyen | |
kulağının arkası kalmak | ||
kulak | Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme yeteneği | |
kulak delmek | (Kumar oynayan kişiye) Kendisine hile yapıldığını belli etmek, söylemek | deyim |
kulak misafiri | Yanında konuşulanları konuşmaya katılmadan dinleyen kimse | |
kulaklı | Bir tür kama; iki yanı da keskin, büyük bıçak | isim |
kulaktan dolma | Başkalarından işitilerek edinilen (bilgi) – | |
kulaktan kulağa | Gizli bir biçimde – Attilâ İlhan | |
kulampara | oğlancı – | |
kuleli | Beş yüz liralık banknot | isimeski |
kulis | Bir işin, bir hareketin gizli hazırlık konuşması – | |
kullanmak | Bir şeyin gereklerini yerine getirmek | |
kulp | Uydurma sebep, bahane | |
kulpa | ||
kulunluk | Kısrak, eşek vb. hayvanlarda döl yatağı | |
kulübe | Alçak gönüllülük göstermek amacıyla "ev" anlamında kullanılan bir söz | |
kulüpler | Bir tür uyuşturucu madde, LSD, lizerjik asit dieti-lamid | isim |
kulvar | İçinde bulunduğu veya ilgili olduğu alan | |
kum torbası | Çok şişman, dayanıksız, lapacı (kimse) | |
kumanya | Meze, mezeler | isim |
kumar ebesi | Kumar oynatan kimse veya kumarcı | |
kumar oynamak | olumlu sonuçlanması şüpheli olan bir işe bile bile girişmek | |
kumaş | Varlığı ve kişiliği oluşturan nitelik veya malzeme | isim |
kumbara | Kendisini cinsel bakımdan kullandırarak para kazanan, geçinen kimse; fahişe; özellikle, edilgin eşcinsel erkek | isim |