İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
para basma | Çok para kazanma, işleri iyi gitme | |
para basmak | kumarda ortaya para koymak | |
para kesmek | çok para kazanmak – | |
paragöz | Parayı çok seven, paraya çok düşkün (kimse); para canlısı, paragözlü – | |
paragözlü | paragöz – | |
paragraf | Bir konuşmada, yazıda veya kitapta konunun ana parçalarından her biri – | |
paralamak | Sözle yaralanmasını, incinmesini sağlamak | |
paralanmak | Sıkıntı ve üzüntü içinde, olmayacak bir işle uğraşmak, didinmek | |
paralel | Aynı zaman içinde gelişen veya aynı özellikleri gösteren (olay, düşünce vb.) | |
paralellik | Benzerlik, yakınlık | |
parantez | Konunun dışında kalan söz ve yazı – | |
parantez açmak | anlatılan konudan farklı bir şey söyleneceği zaman kullanılan bir söz – | |
paraşütçü | Beleşçi, bedavacı; özellikle sinema, tiyatro, konser salonu vb. yerlere para vermeden giren kimse | isim |
paravan | Adından, yetkisinden, gücünden kendisine belli etmeden yararlanılan (kişi veya kuruluş) | |
parazit | Herhangi bir işte, olayda sorun çıkaran kimse – | |
parazit yapmak | Başkalarının konuşmasını yerli yersiz, saçma sözler edip karışarak bozmak | deyim |
parça | Güzel, alımlı kız veya kadın | |
parçalamak | Birliği bozmak amacıyla bölmek | |
parçalanmak | Başkasını mutlu etmek için elden gelen her şeyi yapmak, didinmek – Tarık Buğra | |
parlak | Yüzü güzel (oğlan) | |
parlakçı | PARLAK tipli delikanlılardan, erkeklerden hoşlanan (erkek eşcinsel) | |
parlaklık | İlgi ve dikkat çekici olma durumu | |
parlatmak | İçki içmek – Muzaffer İzgü | fiil |
parmağım içinde | Esnaf arasında, bir kimseden satın alınmış eski eşyanın satışı sırasında "bu işe ortağım" anlamında kullanılır | deyimimşa olmak |
parmağını ıslatmak | (Erkek) Cinsel ilişkide bulunmak, düzmek | deyim |
parmak | Bir işe karışmış olma ilgisi | |
parmak adam | Çok kısa boylu kimse – | |
parmak atmak | sorun yaratmak | |
parmak basmak | bir konu üzerine dikkati, ilgiyi çekmek, bir konunun önemli noktası üzerinde durmak – | |
parmak çocuk | Çok küçük doğmuş çocuk | |
parmak işi | Öldürmeyecek biçimde yaralama | deyimsantimci |
parmak oynatılmak | (Bir işte) Rüşvet geçerli olmak, rüşvet verilmek | deyim |
parmak oynatmak | Para saymak, para vermek | deyim |
parmak yemek | Dişilik organı ya da makadına parmakla sarkıntılık edilmek | deyim |
parmakçı | Eskiden, ZIBIK üreten ve satan esnaf | |
parola | Varılmak istenen amacı özetleyen söz – | |
parpara | Azarlama | isim |
parpara yemek | Azarlanmak, azar işitmek | deyim |
parsa | Bir izleyici topluluğu önünde yapılan gösteriden, çalınan çalgı veya söylenen şarkıdan sonra toplanan para | |
parsellemek | Çeşitli kuruluş veya iş yerlerinde mevki ve makamlara sahip çıkmak, paylaşmak | |
partallamak | Ne yapacağını şaşırmak, şaşkın bir biçimde çabalamak | fiil |
pas | Birisiyle sevgi ilişkisi, cinsel bağlantı vb. kurma amacıyla takınılan tavır, verilen işaret, edilen söz | isim |
pas atmak (veya vermek) | karşı cinse umut ve cesaret vermek | |
pas geçmek | vazgeçmek, caymak, aldırış etmemek – | |
pas vermek | ||
pas vermemek | yüz vermemek, ilgi göstermemek | |
pasa | Durmadan, sürekli, habire | zarf |
pasa etmek | Vermek | deyim |
pasa parola | Bir olayın, bir dedikodunun ağızdan ağıza yayılması | deyim |
pasa parola etmek | Bir olayı, bir dedikoduyu ağızdan ağıza, kulaktan kulağa yaymak | deyim |