| İfade | Anlam | Etiketler | 
|---|---|---|
|  kaz | Budala olan (kimse) | |
|  kaz yolmak | (Kumarbaz, dolandırıcı vb. için) Birisinin toyluğu, saflığı ya da bilgisizliğinden yararlanarak parasını almak; çıkar sağlamak; enayi söğüşlemek | |
|  kaz yumurtası | Alık, aptal, kazdan bile (bakınız KAZ) budala | deyim | 
|  kazak | Karısına söz geçirebilen, dediğini yaptırabilen erkek, kılıbık karşıtı | |
|  kazan kaldırmak (veya devirmek) | yöneticinin bir tutumuna karşı hep birden ayaklanmak, isyan etmek | |
|  kazanç | yarar – | |
|  kazayağı | Göz kenarlarında oluşan kırışıklık | |
|  kazdağlı | Aptal, anlayışı kıt, bön kişi | isim | 
|  kazgıç | Tandırdan ekmeği çıkarmaya yarayan bir araç | |
|  kazığı yemek | ||
|  kazık | Alışverişte aldatma | |
|  kazık atmak | (Birisine) Beklemediği bir zarar vermek; aldatmak; güveni kötüye kullanmak | |
|  kazık kadar | kocaman (kimse) | |
|  kazık marka | Çok pahalı | |
|  kazık oynamak | (Birisini) Aldatmak; (birisinin) çıkarlarına zarar vermek; (birisine) beklemediği bir kötülük etmek | deyim | 
|  kazık yemek | Alışverişte aldanmak; bilgisizliği, dikkatsizliği nedeniyle çürük mal almak; bir malı ederinden fazlaya satın almak | deyim | 
|  kazıkçı | KAZIK ATMAK (bakınız) edimini hep yapan (kimse); kazık atmayı alışkanlık edinmiş (kimse) | sıfatisim | 
|  kazıklamak | Bir malı, bir kimseye değerinden çok pahalıya satmak, alışverişte aldatmak; oymak | fiil | 
|  kazıklanmak | Bir malı değerinden çok pahalıya almak, alışverişte aldatılmak; oyulmak | fiil | 
|  kazıma sirkaf | İskambil kâğıdının YUMURTA'sı (bakınız) kazınarak yapılan hile | |
|  kazımak | Aslını, kökünü ayrıntılı bir biçimde araştırmak – | fiil | 
|  kazımamak | Üstünde durmamak, ilgilenmemek, adam yerine koymamak | |
|  kazınmak | Her tarafı iyice temizlemek | fiil | 
|  kazma | Kaba, görgüsüz (kimse) | sıfatisim | 
|  kebabiye | İçilip atılmış sigara; sigara izmariti | isim | 
|  kebap | Bir şeyden söz edilirken “ne güzel, ne iyi, ne kadar kolay” anlamlarında söylenen bir söz. | sıfat | 
|  kebap şişi | Bıçak, kama; kesici araç | deyim | 
|  kebze | ||
|  keçe | (Özellikle yasadışı ve toplumca ayıp sayılan işlerde) Deneyimli, görmüş geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş kimse | isim | 
|  keçelenmek | KEÇE (bakınız) niteliği kaşır olmak; alışmak. KEÇELEŞMEK biçiminde de kullanılır | fiil | 
|  keçi | Edilgin eşcinsel (erkek) | |
|  keçili | Kâğıt 100 liralık, 100 liralık banknot | isimeski | 
|  kedici | ||
|  kedicilik | 'Kedici' hırsızın eylemi, işi; balkona, pencereye asılmış halı, örtü vb.yi kedi fırlatarak düşürüp çalma | isim | 
|  kefal | Sonuna kadar içilmeden atılmış sigara, büyük sigara izmariti | isimsazan  | 
|  kefal tutmak | Büyücek bir sigara izmariti bulmak | deyim | 
|  kefen | (Futbolda) Kolay, beleş (gol) | sıfatisim | 
|  kefenci | zorba | |
|  kek | Aptal, bön, kolay aldatılabilen (kimse) | |
|  keke | kekeme | |
|  kekeç | kekeme | |
|  kekelemek | Ne söyleyeceğini şaşırıp kelimeleri birbirine karıştırmak; teklemek – | |
|  kekez | Edilgin eşcinsel (erkek) | sıfatisim | 
|  keklemek | kandırmak | fiil | 
|  keklik | Alımlı, güzel kadın | |
|  keklik! | Toy ve güzel genç kız, genç kadın | isim | 
|  keko | Aptal, bön | |
|  kekrelenmek | Tadı kaçmak, kötüye doğru gitmek – | |
|  kekremsilik | Asık suratlı olma, yüzü gülmeme – | |
|  kel alaka? | 'Ne ilgisi var?', 'ne münasebeti var?' anlamlarında kullanılır | deyim | 
Üstünde durmamak, ilgilenmemek, adam yerine koymamak
anal ilişki
Daha önce Türkçeye yapılmış bir çeviriyi, dilini yer yer değiştirerek yeni bir çeviri gibi sunma; çeviri intihali, çeviri korsanlığı
aldatarak tuzağa düşürmek
Homoseksüel erkek
Erkeklik organı, penis.