Esrik, kendisini bilemeyecek kadar sarhoş kimse.
belinlemek –
Balık akını
çok az olan para vb. şeyler için azlığı belirtmek üzere kullanılan bir söz
İleri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması –
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
hatice'yi bırak neticeye bak | Önemli olan, sonuçtur; sonuca nasıl varıldığı konusunda gevezelik gerekmez; HATİCEYİ BIRAKIP NETİCEYE GELMEK biçiminde de söylenir | deyimnetice |
hatlamak | Kaçıp gitmek, savuşmak | fiil |
hava | Sonuçsuz, anlamsız, boş (durum, davranış, söz) | |
hava almak | umduğunu bulamamak, hiçbir şey kazanmamak – | |
hava atmak | herhangi bir üstünlüğünden dolayı şişinmek, caka yapmak | |
hava basmak | büyüklenmek, gururlanmak | |
hava bin beş yüz | Çok gösterişli, görünümü çok hoş cakalı, fiyakalı | deyim |
hava civa | Değersiz | |
hava gazı | Boş laf | |
hava kararmak | eski. Yoldan bir zenci geçmek; bulunulan yere bir zenci gelmek | deyim |
hava sıkmak | eş anlamlı HAVA ATMAK | deyim |
hava tebdili | Hapse girme, hapishaneye düşme | deyim |
hava yapmak | böbürlenmek | |
havada kalmak | sonuca ulaşmamak – Adalet Ağaoğlu | |
havada katlamak | Ezici bir üstünlük göstermek | deyimkatlamak |
havadan sudan | Boş, önemsiz şeylerden – | |
havadancı | Yurtdışından gelen otomobile rastgele bir plaka takıp bu otomobili sahte belgelerle trafiğe sokan, satan kişi | isim |
havagazı | eş anlamlı HAVA CİVA | deyim |
havai | Ciddi olmayan, ciddi işlerle uğraşmayan, ciddi işler yapmayan, dilediği gibi davranan; uçarı, yeleme | |
havaî | Hileli, civalı (zar, barbut zarı) | |
havalanmak | Kibirli, gururlu, çalımlı davranışlarda bulunmak | fiil |
havalı | Bir işi gereğince benimsemeyen, önemsemeyen | sıfatisim |
havan batsın | Cakan bozulsun, fiyakan bozulsun anlamında kullanılır | deyim |
havari | Bağlı olduğu önderinin düşünce ve inançlarını yayan kimse; apotr | |
havası batmak | ||
havasını almak | birinin eli boş çıkmak | |
havasını atmak | ||
havasız | Göz alıcı, çekici olmayan | |
havaya uçmak | havaya gitmek | |
haver | Bir işin birlikte yapıldığı kimse; ortak. Sözcük, Alman argosunda da aynı anlamda kullanılır (Siegmund A. Wolf, Wörterbuch des Rotwvelschen) | isim |
havlamak | (Aşağılama yaklaşımıyla) Konuşmak | fiil |
havsalası dar | Anlama kabiliyeti olmayan, anlayışı kıt (kimse) | |
havsalası geniş | Anlama kabiliyeti olan, anlayışlı (kimse) | |
havuç | Erkeklik organı, ereksiyon durumundaki penis | isim |
havyar | Dışkı, necaset | isim |
havyar kesmek | çalışmadan vakit geçirmek, vakti boşa harcamak – | |
hay | Karagözcü argosunda Ermeni karakterine verilen ad (Uğur Göktaş, Karagöz Terimleri Sözlüğü) | sıfatisimzarf |
hayalet | Çok zayıf kimse | isim |
hayat | Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanı açık sofa | |
hayat dersi | İbret veya örnek alınacak gerçek olay – | |
hayat dolu | Neşeli, canlı, yaşama isteği çok olan; yaşam dolu | |
hayat mücadelesi | Hayatta karşılaşılan her türlü zorluğa göğüs gererek gösterilen yaşama gayreti; hayat kavgası, yaşam kavgası | |
hayat okulu | Yaşanılan çevre ve zamanda karşılaşılan olayların tümü – | |
hayatı kaymak | (Birisinin) işleri, sağlığı vb. eskisine oranla pek kötüye gitmek | deyim |
hayatını kaydırmak | (Birisini) Pek kötü bir duruma düşürmek | deyim |
hayati | Büyük önem taşıyan, önemli olan; dirimlik, dirimsel, yaşamsal – | |
haybe | Boş, işe yaramaz, anlamsız iş | |
haybeci | İşsiz güçsüz, bedavadan geçinen kimse – | sıfatisim |
haybeden | Zahmet çekmeden – | zarf |
haybeye | Boşuna, boş yere – | zarf |