(Sınav) Kolay, zahmetsiz geçmek
Damardan uyuşturucu zerkine alışkın tiryaki kimse
(Kadın ya da pasif eşcinsel erkek için) Cinsel ilişkide bulunmak, bir erkek tarafından kullanılmak
"Rast gelmeyen, yâr olmayan, kötü talih veya kader" anlamında kullanılan bir söz; kambur felek –
(Futbol vb. oyunlarla ilgili olarak) Sayı yapmayı, gol atmayı, yenmeyi nitelemek için kullanılır
Güçlenmek, güç kazanmak
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
aftos piyos | İşe yaramaz, değersiz, yararsız | deyim |
aftoz | See aftos | |
afur tafur | afra tafra – | |
afyon yutmak | gerçeği göremeyecek kadar kendinde olmamak | |
afyonlamak | Birini telkin yoluyla doğru düşünmesini önleyerek zararlı bir yola sürüklemek | |
afyonlu | Dalgın, uyuşmuş, uyuşuk (kimse) | |
afyonunu patlatmak | kendi keyfine dalmış olan birini öfkelendirmek – Ömer Seyfettin | |
aganigi | Aşk ilişkisi | isim |
aganigi maganigi | Aşk ilişkisi | deyim |
aganta | "Tut" anlamında kullanılır | deyim |
agir | Tabanca | isim |
agu bebek | agucuk bebek | |
agucuk bebek | Büyüdükleri hâlde kimi zaman bebekliğe özenen kimseler için alay yollu söylenen söz; agu bebek – | |
ağaç olmak | bir yerde ayakta durarak çokça beklemek | |
ağçik | See ahçik | |
ağdalaşmak | Sohbet derinleşmek, tam tadına varılır durum almak | |
ağır | Gösterişi fazla olmayan, ciddi olan – Mithat Cemal Kuntay | |
ağır aksak | Kesintili, düzensiz bir biçimde olan | |
ağır çekim | Yavaş bir biçimde | |
ağır gelmek | Soğukkanlı davranmak (özellikle emir biçiminde kullanılır) | deyim |
ağır hava | Sıkıcı, bunaltıcı, karamsar durum – | |
ağır işçi | Fahişe, para karşılığı cinsel ilişkide bulunan kimse | |
ağır kayıp | Savaş, deprem, sel vb. doğal afetlerde can ve mal açısından uğranılan büyük kayıp | |
ağır top | Kendi alanında önde gelen, etkin, tanınmış kimse, ülke vb. | |
ağır vasıta | Ağır hareket eden kimse | |
ağır yara | Bir olay sonunda varılan olumsuz durum | |
ağır yara almak | bir olayda beklenmeyen sıkıntılı ve olumsuz bir duruma düşmek – | |
ağırbaşlı | Değeri çok olan; ağır – | |
ağırcanlı | Doğurması yakın, doğurmak üzere olan (kadın) | |
ağırlaşmak | Gebe kadının doğurması yaklaşmak – Gülsün Bilgehan | |
ağırlık | Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para veya armağan; kalın | |
ağırlık merkezi | Bir işin en önemli ve ilgiyi en çok çeken yeri | |
ağıt | Gelinin arkasından niteliklerini anlatan söz veya ezgi | |
ağız değişikliği | Yenilen veya yenilecek yemeğin çeşidinde yapılan değiştirme | |
ağız kokusu | Bir kimsenin çekilmez davranışları, istekleri, sözleri | |
ağızlamak | Bir işi kolaylamak | |
ağızlık | Yemiş küfelerinin üzerine yapraklı dallarla yapılan kapak | |
ağızsız | Yumuşak huylu, sessiz – | |
ağrısız | Dertsiz, tasasız olan | |
ağzı aşağı | Dişilik organı, vulva | deyimeski |
ağzı burnu çarşamba pazarına dönmek | See çarşamba pazarı | |
ağzı kara | Kara haber vermekten hoşlanan; şom ağızlı | |
ağzı kilitli | Sır saklayan – Necip Fazıl Kısakürek | |
ağzı paça olmak | Sevinmiş; keyifli olmak | deyim |
ağzı teneke kaplı | çok sıcak veya çok acı şeyleri kolaylıkla içebilen, yiyebilen (kimse) | |
ağzına etmek | haddini bildirmek | |
ağzına sıçmak | (birisini) çok kötü duruma sokmak – Ahmet Ümit | |
ağzına vermek | (Birisinin) Söylediği kötü bir söze hak ettiği cevabı vermek. | |
ağzını havaya (veya poyraza) açmak | umduğunu elde edememek | |
ağzını paça etmek | (Birisinin) Cinsel duygularını uyandırmak, (birisini) cinsel bakımdan zevklendirmek | deyim |