| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
mangiz eritmek | para harcamak; savurganca, bol keseden para sarf etmek. hovardalık etmek | deyim |
mangiz tutmak | para kazanmak; cebinde para bulunmaya başlamak; para biriktirmek | deyim |
mani mani | hızlı hızlı, çabuk çabuk | zarf |
manifesto | rüşvet | isim |
manita | sevgili | isim |
manitacı | manita (bakınız) yoluyla para kazanan, çıkar sağlayan hırsız, dolandırıcı | isim |
manitacılık | (hırsızlık anlamında) manitacının edimi, eylemi. manita yoluyla para kazanma, çıkar sağlama | isim |
manitaya basmak | hileye kanmak, yalan dolana aldanmak | deyim |
manitu | polis | isim |
mankafa | kalın kafalı | |
mankafalık | Atlarda görülen süreğen, şiddetli sakağı | |
mano | Kumar oynatan kişinin kazançtan aldığı pay – | isim |
mantar | Uydurma, yalan olan söz | |
mantar atmak | yalan söylemek, martaval atmak | |
mantar yemek | yalana inanmak, hileye kanmak | deyim |
mantara basmak | birinin hazırladığı oyuna düşmek, oyuna gelmek | |
mantarcı | İnsanları birtakım hilelerle şaşırtıp paralarını çalan (kimse) | |
mantarcılık | Mantarcı olma durumu | isim |
mantarını açmak | suskun birisinin konuşmasını sağlamak. birisine, dertlerini anlatması için olanak sağlamak, dilini çözmek | deyim |
mantarlamak | Aldatmak, yalan söylemek | fiil |
mantenot | metres, kapatma | isim |
manti | Sakalı çıkmamış genç oğlan | |
mantinota | metres – | isim |
manyak | "Aptal, çılgın, dengesiz, deli" anlamlarında bir seslenme sözü – Kandemir Konduk | |
manyamak | yorgunluk, şaşkınlık vb. nedenlerle dengesiz hareketler yapmaya başlamak | fiil |
manyel | iskambil oyununda, kumarda elindeki kâğıtları ya da rakibin kâğıtlarını belli edecek davranışlarda bulunma | isim |
manyeto | karakol, tutukevi vb.'de sanığa uygulanan elektrik işkencesi | isim |
manzara | durum, hal, vaziyet | isim |
manzarayı çakmak | durumu anlamak, bir ortam, bir hal ya da olayın aslını esasını kavramak | deyim |
mapus damı | bakınızdam | |
maraza | Tartışma, çekişme; kavga gürültü – Kemal Tahir | isim |
mariz | Dayak atma, dövme – | |
mariz atmak | dövmek, dayak atmak | deyim |
marizine kaymak | dayak atmak | |
marizlemek | dövmek – | fiil |
marizlenmek | dövülmek, dayak yemek | fiil |
marka | Tanınmış ürün, saygın kişi vb. | |
marka almak | (fahişe) biriken günlük ücretini mamadan almak | deyim |
marka işlemek | (fahişe) bir ücret kazanmak, bir kez vizite sağlamak | deyim |
marka kesmek | (pezevenk, mama vb.) fahişenin müşterisiyle yatıp kalkmasının karşılığı olan ücreti, viziteyi almak | deyim |
marka yapmak | eş anlamlı marka işlemek | deyim |
markacı | Marka düşkünü olan kimse | isim |
markacıoğlu | dolandırıcı | isim |
markaja almak | birinin hareketlerini engelleyici bir biçimde yakından izlemek, ne yaptığını gözlemek | |
markalaşmak | Kişi, kurum vb. marka durumuna gelmek; marka olmak | |
markuş | erkeklik organı, penis | isim |
marpuç | erkeklik organı, penis | isim |
marpuç çekmek | (birisinin) erkeklik organını ağzına almak, fellasyo yapmak | deyim |
marpuçlatmak | erkeklik organını birisinin ağzına vermek, fellasyo yaptırmak | deyim |
mars etmek | karşısındakini söz söyleyemeyecek duruma getirmek |