| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
kes | Genellikle yakmak için kullanılan iri saman | |
kese | Bir kimsenin mal varlığı – Falih Rıfkı Atay | |
keseklenmek | Toprak, parça parça olmak | |
kesene | Sözleşme, yazılı anlaşma | |
keser | Huylanmış, dikkati uyanmış (kimse) | sıfatisim |
keser götü gibi konuşmak | Sürekli kendisini haklı çıkartacak biçimde konuşmak, kendisine yontarak konuşmak | deyim |
kesik | Parası olmayan | |
kesik atmak | Verilmesi gereken bir parayı eksik ödemek | |
kesik volta | Çok kısa, birkaç adımlık yürüyüşlerden oluşan volta | deyim |
kesilmek | Çok beğenmek, çok hoşlanmak | |
kesim | boy pos | isim |
kesinmek | Kesme işi yapılmak | |
kesişmek | Erkek ve kadın, bakışlarla anlaşmak | fiil |
keskenmek | El ile veya başka bir şeyle vuracak gibi yapmak | |
keski | Bir tür yankesicilik; soyulacak kimsenin giysisini jilet vb. kesici araçla kesilip cüzdanı alınır | isim |
keskici | Keski (bakınız) yoluyla yankesicilik yapan kimse, hırsız | isim |
keskicilik | Keski (bakınız) yoluyla yapılan yankesicilik | isim |
keskin | zampara | |
keskin zekâ keramete kıç attırır | "zeki kimse, bir işin nereye varacağını keramet sahibi kimseden daha iyi bilir" anlamında kullanılan bir söz | |
keskinci | Kalabalık yerlerde cepleri jiletle keserek hırsızlık yapan kimse | |
kesme almak | (Birisinin yanağını) Orta parmak ile işaret parmağı arasına kıstırıp bırakmak | deyim |
kesmek | Uydurmak, yalan söylemek | |
kesmik | Kesilmiş sütün koyu bölümü | |
kestane | anüs | |
kestane çizmek | (Erkek) Aktif olarak anal ilişkide bulunmak | deyim |
kestaneyi çizdirmek | İlk kez anal ilişkiye âlet olmak; anüs yoluyla ırzına geçilmek | deyimkarizmayı çizdirmek |
kestirme | Kaynatılıp limon sıkılarak koyulaştırılmış şeker şerbeti | |
keş | ayyaş | |
keş etmek | Mahçup etmek, utandırmak | deyim |
keşanlı | Kaba saba, bön, beceriksiz. Taşralı, köylü | sıfatisim |
keşif | Bir şeyin olacağını önceden anlama, sezme; tahmin | |
keşkek aleyhisselam | Salak; hödük | deyim |
keşlemek | Aldırış etmemek, önem vermemek, ciddiye almamak | fiil |
keşsavak | Saf çapkın, toy zampara | isim |
keşten gelmek | Aldırış etmemek; önem vermemek | deyim |
keten tohumu | Önemsiz, değersiz kimse – | |
ketenpere | Dolandırıcılık | isim |
ketenpereci | Dolandırıcı | isim |
ketenperecilik | Ketenpereci'nin (bakınız) edimi, eylemi, mesleği | isim |
ketenpereye gelmek | Dolandırılmak | deyim |
ketenpereye getirmek | Dolandırmak | deyim |
kevâşe | Orospu, fahişe – | isim |
kevgir | Birçok yara almış kimse | isim |
key | Bir tür uyuşturucu. (Aslında, evcil hayvan ameliyatlarında anestezi için kullanılır.) | isim |
keyf | ||
keyfî | Gerçeğe, akla, yol ve yönteme uymayan – | |
keyfi gıcır olmak | Neşeli olmak; işleri iyi gitmek, durumu iyi olmak | deyim |
keyfi yerinde | Neşesi, sağlığı yerinde olan (kimse); keyfi yolunda – | |
keyfi yolunda | keyfi yerinde – | |
keyfinden bayılmak (veya dörtköşe olmak) | bir şeyden çok kıvanç duymak – |