giyimi güzelce, ama bulunduğu yere ya da kendisine yakışmayan kimse
Etkisi azalmak
Bir kimse sevimli, hoşa gidecek bir duruma gelmek
Çok miktarda ve sık düşen, gelen şey
bir şeye hayran kalındığında söylenen bir söz –
Bir işi çok çabuk yapma, acele etme
| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
kedicilik | 'Kedici' hırsızın eylemi, işi; balkona, pencereye asılmış halı, örtü vb.yi kedi fırlatarak düşürüp çalma | isim |
kefal | Sonuna kadar içilmeden atılmış sigara, büyük sigara izmariti | isimsazan |
kefal tutmak | Büyücek bir sigara izmariti bulmak | deyim |
kefen | (Futbolda) Kolay, beleş (gol) | sıfatisim |
kefenci | zorba | |
kek | Aptal, bön, kolay aldatılabilen (kimse) | |
keke | kekeme | |
kekeç | kekeme | |
kekelemek | Ne söyleyeceğini şaşırıp kelimeleri birbirine karıştırmak; teklemek – | |
kekez | Edilgin eşcinsel (erkek) | sıfatisim |
keklemek | kandırmak | fiil |
keklik | Alımlı, güzel kadın | |
keklik! | Toy ve güzel genç kız, genç kadın | isim |
keko | Aptal, bön | |
kekrelenmek | Tadı kaçmak, kötüye doğru gitmek – | |
kekremsilik | Asık suratlı olma, yüzü gülmeme – | |
kel alaka? | 'Ne ilgisi var?', 'ne münasebeti var?' anlamlarında kullanılır | deyim |
kelalaka | "İlgisi yok, ne ilgisi var" anlamlarında kullanılan bir söz | |
kelam sallamak | Anlamlı, güzel bir söz söylemek | deyimhikmet sıçmak |
kelav | Orospu, fahişe | isim |
kelebekçi | Otomobil soyan kimse, otomobil faresi. (Özellikle, kelebek camından yararlanarak otoya giren soyguncu) | isim |
keleğe bağlamak | Daha doğru bir tutum uygulamak varken riske girmek | deyim |
keleğe gelmek | (Birisinin) Uygunsuz bir davranışından olumsuz etkilenmek | deyim |
kelek | Aptal, salak olan (kimse) | |
kelek atmak | birisini beklemediği anda hile ve dalavere yaparak zarara sokmak | |
kelek ayak | Uygunsuz davranış, kötü tutum, hile, dalavere | deyim |
kelek yapmak | oyunbozanlık etmek | |
keleklik | KELEK'in (bakınız) niteliği; durumu; keleğe özgü davranış | isim |
keleş | Otomatik piyade tüfeği; Kalaşnikov; AK47 | |
keleşi | Otomatik tüfek; AK-47 | |
keli görünmek | kusuru ortaya çıkmak | |
kelik | Eski ayakkabı | |
kelkem | Kötü, fena | sıfat |
kelle | Salak, kafası çalışmayan kimse | |
kelle kebap | 'Çok sarhoş' anlamında kullanılır | deyim |
kelle olmak | Çok sarhoş olmak | deyim |
kelleye masraf etmek | Berbere gidip traş olmak (özellikle saç traşı) | deyim |
keltoş | Saçsız, dazlak, kel (kimse) | sıfatisim |
kem göz | Baktığı kimseye zarar verdiğine veya nazar değdirdiğine inanılan göz; kötü göz | |
kem gözlü | Baktığı kimseye zarar verdiğine veya nazar değdirdiğine inanılan (kimse) | |
kemaliafiyet | ağız tadı | |
keman çalmak | Kaşınmak | deyim |
keme | Büyük sıçan | |
kementçi | eski. Hileci kumarbaz | isim |
kementlemek | (iskambille oynanan kumarda) Kâğıt dizerek, kâğıt çalarak rakibini yenip bütün parasını almak | fiil |
kemerli | Kavisli olan | sıfatisim |
kemik | Tavla, barbut vb. oyunlarda, zar | |
kemikleşmek | Sert, değişmez bir durum almak | |
kemikli | Çok zayıf, sıska – | |
kemiksiz | Kesin, net, açık olan |