giyimi güzelce, ama bulunduğu yere ya da kendisine yakışmayan kimse
Etkisi azalmak
Bir kimse sevimli, hoşa gidecek bir duruma gelmek
Çok miktarda ve sık düşen, gelen şey
bir şeye hayran kalındığında söylenen bir söz –
Bir işi çok çabuk yapma, acele etme
| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
kayışmak | Sevişmek, birleşmek, çiftleşmek, düzüşmek | fiil |
kayız etmek | Yemek | deyim |
kayma | Lira; kâğıt para. Para | isim |
kaymak | Bir şeyin en iyi ve seçkin bölümü | |
kaymak tabağı | Kızda, kadında kasık | deyim |
kaynak | Sırayı beklemeden başkalarının hakkını alarak mevcut sıranın ön taraflarına girme işi | |
kaynak yapmak | sırayı beklemeden başkalarının hakkını alarak mevcut sıranın ön taraflarına girmek | |
kaynamak | Arada kaybolmak – Selim İleri | |
kaynana dili | Bir tür uyuşturucu; peyotl, pesote-ye | deyim |
kaynanadili | Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir tür kaktüs | |
kaynar | Kaynak, pınar | |
kaynaşık | fingirdek | |
kaynaşmak | Uyuşmak, yakın ilişki kurmak, derinleştirmek, iyi anlaşmak – Halide Edip Adıvar | |
kaynatmak | Unutulmasını sağlamak – Reşat Nuri Güntekin | fiil |
kayorto | ||
kaytaban | Başıboş, düzensiz olan | |
kaytak | dalkavuk | |
kaz | Budala olan (kimse) | |
kaz yolmak | (Kumarbaz, dolandırıcı vb. için) Birisinin toyluğu, saflığı ya da bilgisizliğinden yararlanarak parasını almak; çıkar sağlamak; enayi söğüşlemek | |
kaz yumurtası | Alık, aptal, kazdan bile (bakınız KAZ) budala | deyim |
kazak | Karısına söz geçirebilen, dediğini yaptırabilen erkek, kılıbık karşıtı | |
kazan kaldırmak (veya devirmek) | yöneticinin bir tutumuna karşı hep birden ayaklanmak, isyan etmek | |
kazanç | yarar – | |
kazayağı | Göz kenarlarında oluşan kırışıklık | |
kazdağlı | Aptal, anlayışı kıt, bön kişi | isim |
kazgıç | Tandırdan ekmeği çıkarmaya yarayan bir araç | |
kazığı yemek | ||
kazık | Alışverişte aldatma | |
kazık atmak | (Birisine) Beklemediği bir zarar vermek; aldatmak; güveni kötüye kullanmak | |
kazık kadar | kocaman (kimse) | |
kazık marka | Çok pahalı | |
kazık oynamak | (Birisini) Aldatmak; (birisinin) çıkarlarına zarar vermek; (birisine) beklemediği bir kötülük etmek | deyim |
kazık yemek | Alışverişte aldanmak; bilgisizliği, dikkatsizliği nedeniyle çürük mal almak; bir malı ederinden fazlaya satın almak | deyim |
kazıkçı | KAZIK ATMAK (bakınız) edimini hep yapan (kimse); kazık atmayı alışkanlık edinmiş (kimse) | sıfatisim |
kazıklamak | Bir malı, bir kimseye değerinden çok pahalıya satmak, alışverişte aldatmak; oymak | fiil |
kazıklanmak | Bir malı değerinden çok pahalıya almak, alışverişte aldatılmak; oyulmak | fiil |
kazıma sirkaf | İskambil kâğıdının YUMURTA'sı (bakınız) kazınarak yapılan hile | |
kazımak | Aslını, kökünü ayrıntılı bir biçimde araştırmak – | fiil |
kazımamak | Üstünde durmamak, ilgilenmemek, adam yerine koymamak | |
kazınmak | Her tarafı iyice temizlemek | fiil |
kazma | Kaba, görgüsüz (kimse) | sıfatisim |
kebabiye | İçilip atılmış sigara; sigara izmariti | isim |
kebap | Bir şeyden söz edilirken “ne güzel, ne iyi, ne kadar kolay” anlamlarında söylenen bir söz. | sıfat |
kebap şişi | Bıçak, kama; kesici araç | deyim |
kebze | ||
keçe | (Özellikle yasadışı ve toplumca ayıp sayılan işlerde) Deneyimli, görmüş geçirmiş, feleğin çemberinden geçmiş kimse | isim |
keçelenmek | KEÇE (bakınız) niteliği kaşır olmak; alışmak. KEÇELEŞMEK biçiminde de kullanılır | fiil |
keçi | Edilgin eşcinsel (erkek) | |
keçili | Kâğıt 100 liralık, 100 liralık banknot | isimeski |
kedici |