| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
koparmak | (Oyunda, kumarda) Dalavereyle yenmek – Şafak Sezer | |
kopartmak | (Birisini) Yaralamak, yaralayıp öldürmek | fiil |
kopçacı | Jandarma | isimeski |
kopçaları koyvermek | Gevşemek; gergin bir tavır içindeyken yumuşamak | deyim |
kopil | Arsız sokak çocuğu – Reşat Enis Aygen | isim |
kopiş | (Öğrenci için) Kopya, kopya çekme | isim |
kopmak | Gürültülü veya tehlikeli olaylar, birdenbire başlamak veya ortaya çıkmak – Sait Faik Abasıyanık | |
kopsi kefali etmek | (Birisinin) Başını vücudundan ayırmak; boynunu kesmek | deyim |
kopuk | Toplum kurallarına aldırmayan, işsiz güçsüz, serseri olan (erkek) – | |
kopukluk | Kopuğa yaraşır davranış | |
kor | Büyük acı, üzüntü veya sıkıntı – Çetin Altan | |
korica | Musevi kadın | isim |
koridor | Fahişe (kadın) | sıfatisim |
korku boku selanik | "Korkmaktan dolayı, cesaret edememek yüzünden" anlamında söylenir | deyim |
korkuluk | bostan korkuluğu – | |
korluk | mangal | |
koroydo | Aptal, budala | sıfatisim |
korsan | Başkalarının hakkını zor kullanarak alan kimse | |
korsanlık | Bir hakkı izinsiz olarak kullanma | |
korta etmek | Çapkınlık etmek | deyim |
korumak | Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek | |
korunak | Koruyan, esirgeyen, saklayan kimse | |
kostak | Kibar, zarif görünümlü (kişi, giyecek...): Kostak delikanlı | sıfat |
kostaklanmak | Kibar, zarif görünmeye çabalamak | fiil |
koşalamak | (Birisini) Cinsel ilişkide kullanmak, düzmek | fiil |
koşalanmak | KOŞALAMAK (bakınız) eylemine konu olmak | fiil |
koşutluk | Olay, düşünce vb. arasında benzerlik bulunması durumu | |
kota | Bekâret, erdenlik | isim |
kotalı takılmak | Erdenlik zarı bozulmayacak biçimde sevişmek | deyim |
kotarmak | Bir işi tamamlamak, bitirmek | |
kotik | ||
kova | Futbolda çok gol yiyen (kaleci veya takım) | |
kova olmak | çok gol yemek | |
kovalamaca | Arkasından koşma, peşinden gitme – | |
kovalamak | Bir şeyin arkasına düşüp elde etmeye veya bir sonuca bağlamaya çalışmak, izlemek, takip etmek – | |
kovan | Fahişe. Fuhuş yapan kadın | isim |
koyduğum yerde otluyor | "benim öğrettiklerimle kalmış yeni hiçbir şey öğrenmemiş" anlamında kullanılan bir söz – | |
koymak | (Tokat, yumruk, muşta vb.) Vurmak | |
koyucu | Zampara. Cinsel bakımdan çok güçlü ve etkin erkek | isim |
koyuculuk | KOYUCU'nun (bakınız) yaptığı iş; koymak (bakınız) yoluyla yapılan dolandırıcılık | isim |
koyulmak | Bir şeye, bir işe girişmek, başlamak, teşebbüs etmek – | |
koyun | Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kimse | |
koyuntu | Sıkıntı, üzüntü, keder | |
koz | Başarı fırsatı olan elverişli durum, saldırış ve savunma fırsatı – Haldun Taner | |
koz kırmak | yanlış tutum içinde bulunmak – | |
koza | Husye(ler), teslisler), taşak(lar) | isim |
kozalak | Olmamış, kuru, ham meyve | |
kozalak mahallesi | Mezarlık | deyim |
kozmonot | Aşırı sarhoş; çok sarhoş olduğu için yürüyemeyen, dengesini bulamayan kimse | isim |
köfe |