İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
iyot gibi açığa çıkmak | Yaptığı hata (kusur, suç) inkâr edilmez biçimde ortaya çıkmak. | deyim |
izinli saymak | bir işte ayrı tutmak | |
izmarit | İçilmiş sigara artığı. | isim |
izmir | Tavlada, barbut oyununda kullanılan, hileli bir tür zar. | sıfatisim |
izmir işi | Hileli; bir tarafın kazanamayacağı biçimde ayarlanmış zar, iskambil destesi, özellikle tombala vb.ni nitelemek için kullanılır. | deyim |
janti | Güzel, şık, havalı, gösterişli olan (kimse) | |
japon | eski. Elli liralık kâğıt para. | isim |
jest yapmak | hoşa gidecek bir görüş açıklamak veya bir davranışta bulunmak | |
jeton düşmek | Anlamak; farkına varmak. Bir şeyi biraz geç anlamak; gecikerek fark etmek. | deyim |
jeton geç düşmek | konuşulan veya sözü edilen konuyu geç anlamak, geç intikal etmek – | |
jikola | Bir kadınla parası için düşüp kalkan, cinsel ilişkiye giren erkek; jigolo. | isim |
jilet olmak | İçkinin, uyuşturucunun etkisiyle çok esrimek, çok sarhoş olmak. | deyim |
jiletçi | Yankesici; avının giysisini jilet kullanarak kesip parasını, cüzdanını çalan kimse. | isimkeski |
joint | Esrarlı sigara. | isim |
jojo | Bakınız SEN JOJO. | |
jokey | Bakınız COKEY. | |
jüt olmak | Aşırı sarhoş olmak; kendisinden geçecek kadar esrimek. (Jüt sözcüğü, sarhoşların çıkardığı bilinçsiz sesleri yansılayan bir hece olabilir.) | deyim |
kaba | Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü olan; yoz, anif – | |
kaba but | kıç – | |
kaba et | kıç | |
kaba kuvvet | Bir amaca ulaşmak için zorbalık yaparak veya güç kullanarak tutulan yol | |
kaba saba | görgüsüz – | |
kaba yel | lodos | |
kabadayı | Bir şeyin en iyisi, başta geleni | |
kabak | Bilgisiz, görgüsüz, kaba olan | |
kabak çekmek | KABAK kullanarak esrar içmek. | deyimkabak |
kabak kafalı | Aptal, budala olan | |
kabaklamak | Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak | |
kabaklık | Bilgisiz ve görgüsüz olma durumu | |
kabalak | Kabak yaprakları biçiminde etli ve tüylü yaprakları olan, kırlarda ve su kenarlarında yetişen bir bitki | |
kaballamak | Maden ocaklarında galerileri direklerle pekiştirmek | |
kaban | Dik yokuş | |
kabarma | Bir şey karşısında duygulanma – Halide Edip Adıvar | |
kabarmak | Öfke, sevgi vb. duygular gittikçe güçlenmek – Necati Cumalı | |
kabe | Meyhane. | isim |
kabız olmak | Sinirlenmek, canı sıkılmak. | deyim |
kabuklu | Sünnet olmamış erkek, hristiyan. | isim |
kaburgasız | Yılışık, dalkavuk olan – | |
kabza | Bir avuç esrar; beş-altı içimlik esrar. | isim |
kaçak et kesmek | (Evli erkek için) Eşi dışında bir kadınla gizli ve toplumsal normlara aykırı biçimde cinsel ilişkiye girmek | |
kaçak güreş | Hasmıyla karşı karşıya gelmeden hile kurarak hesaplaşma – | |
kaçak inşaat | (Kadında, kızda) Olağandan büyük, dolgun göğüsler. | deyim |
kaçık | Bazı davranışları dengesiz olan; zıvanasız – | |
kaçıklık | Delice, kaçıkça davranış | |
kaçıntı | Erken doğan kuzu | isim |
kaçır mı? | Bakınız KAÇMAK. | |
kaçırmento | Aşırılmış, çalınmış eşya. Hırsızlık sonucu elde edilmiş nesne. | isim |
kaçmak | (Bazı iskambil oyunlarında) Belirli bir elde oynamamak; oyuna hiç girmemek. | fiil |
kaçmaz | Bakınız KAÇMAK. | |
kadayıf | Hoş, güzel, alımlı kız (genç kadın). | isim |