İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
işkembeden atmak (veya söylemek) | uydurarak söylemek | |
işkembesi geniş | Hoş görülmeyecek şeyi de hoş gören, hazımlı (kimse); işkembesiz | |
işkembesini almak | (Birisini) Kesici bir araçla karnından yaralamak | |
işkembesini düşünmek | öncelikle karın doyurmayı düşünmek | |
işkembesini şişirmek | oburca yemek | |
işkembesiz | işkembesi geniş | |
işlek | Fahişe. Birçok kişiyle sürekli cinsel ilişki kuran (kadın, edilgin eşcinsel erkek). | sıfatisim |
işleme | Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme | |
işlemek | Birisi tarafından şaka yollu kandırılmak. Şaka yapıldığını bir süre anlamamak. | fiil |
işletmek | Şaka ve birtakım yalanlarla sezdirmeden birini kandırmak veya onunla eğlenmek – | |
işlik | gömlek – | |
işporta | Gezgin fahişe, sürtük. | isim |
iştah | Cinsel istek veya arzu | |
iştahlanmak | İsteği, arzusu artmak | |
iştahlı | İstekli olan | |
iştahsız | İsteksiz, arzusuz olan | |
işte kapı) işte sapı | Ne yapılacağı belli ama yapması güç' anlamında kullanılır. | deyim |
it | Aşağılık niyetlerle yaltaklanan veya davranışları kötü olan kimse için kullanılan bir sövgü sözü – | |
it bilmez bağlaması çalmak | Kimsenin bilmediği, kimsenin anlayamayacağı bir hile yapmak, dalavere düzenlemek. | deyim |
it deliği | Mahpushane, tutukevi. | deyim |
it elli | Ayakları dışarıya dönük (hayvan) | |
it kırıntısı | Çok düşük nitelikli serseri; çok aşağılık kimse; suçlu âdembaba. | deyim |
it kopuk | Değersiz, terbiyesiz, aşağılık kimse | |
it sürüsü kadar | çok kalabalık – | |
it üzümü | böğürtlen | |
ite kaka | güçlükle | |
itelemek | (Esnaf) Çürük, bozuk malı alıcı fark etmeden araya karıştırmak. | fiil |
itici | Başkalarını kendinden uzaklaştıran (kimse) – | |
itidal | soğukkanlılık | |
itin götüne (veya kıçına) sokmak | (Birisini) Tartışarak, azarlayarak, kusurlarını kanıtlayarak rezil etmek | |
itin götüne sokmak | (Birisini) Tartışarak, azarlayarak, kusurlarını kanıtlayarak rezil etmek. | deyim |
itin kuyruğunda | pek çok, pek bol | |
itişmek | çekişmek – | |
itlenmek | Aşağılık niyetlerle yaltaklanmak veya terbiyesizce davranmak; itleşmek | |
itmek | Kendinden uzaklaştırmak | |
iyi bok etmek | istenmeyen, aptalca bir iş yapmak. | deyim |
iyi etmek | soymak, parasını, malını almak | |
iyi gün | Refah ve huzur içinde geçen zaman | |
iyi gün dostu | Dostlarının sıkıntılı zamanlarında onlardan kaçan kimse | |
iyi huylu | Sonu iyi, tehlikesiz (hastalık); iyicil | |
iyi kalpli | Başkaları için hep iyilik düşünen; iyi yürekli | |
iyi kötü | şöyle böyle – | |
iyi mi? | 'işe bak, tamam mı, hayret' gibi anlamlarda kullanılır. | deyim |
iyi muz | Bakınız ÇEYREĞE MUZ. | |
iyi yere dükkân açmak | (Olumlu, kimi zaman da alay yollu olumsuz) Bir konumda, durumda bulunmak. | deyim |
iyi yürekli | iyi kalpli – | |
iyicene | Tam olarak, adamakıllı – | |
iyilik düşünmek | (Birisine) Tuzak kurmayı, kötülük etmeyi tasarlamak. | deyim |
iyilik güzellik | iyilik sağlık | |
iyilik perisi | Maddi, manevi yardımda bulunan (kimse) |