Başıboş dolaşmak, yararsız dolaşmak –
Kahredici, kendinden geçirici, aşırı çekici –
Hapse girme, hapishaneye düşme
Kavga başlamak, kavga olmak
(Bir nesneyi, bir kimseyi) Küfretmeden yermek, aşağılamak amacıyla kullanılır
Çok para kazanmak; daha sonra rahat yaşayacak kadar gelir elde etmek
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
bok üstün bok | çok kötü, çok berbat | |
bok yedi başı | burnunu her işe sokan, her işe karışan | |
bok yemek | yakışıksız bir iş yapmak – Ayla Kutlu | |
bok yemek düşer | "birinin bir işe karışmaması, burnunu sokmaması gerekir" anlamında kullanılan bir söz – | |
bok yemenin arapçası | "yakışıksızlığın büyüğü" anlamında kullanılan bir söz | |
bok yiyen | Değersiz, niteliksiz nesne veya kimse | deyim |
bok yolu | Hela, hela deliği, kubur | |
bok yoluna gitmek | yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak | |
boka nispetle tezek amberdir | "çok kötü bir şeyin yanında, ondan daha az kötü olanı güzel görünür" anlamında kullanılan bir söz | |
boka salmak | Esnaf için açık artırma ya da açık eksiltme esnasında konudan anlamadığı halde fiyat önerisinde bulunmak | deyim |
boka sarmak | işler, olaylar ve durumlar içinden çıkılamayacak kadar kötü bir hâl almak – | |
boklamak | See bok atmak; bok etmek | |
boklanmak | Kötü bir duruma gelmek | |
boklavat | Niteliksiz, kötü şeyler veya durumlar | isim |
boklu | Zorluklarla, kötülüklerle dolu olan – | |
bokluk | Kötü durum – | |
boktan | Değersiz, yararsız olan – | sıfatzarf |
boktan künet | Eş anlamlı boktan | |
boktulumu | Eş anlamlı bok çuvali | deyim |
boku bokuna | yok yere – | |
boku çıkmak | bir iş veya durum tatsızlaşmak – | |
boku yemek | Güç bir durumla karşılaşmak | deyim |
boku yemek düşmek | Başkası ya da başkalarının farklı düşünmesi üzerine susmak, yapacak bir şeyi olmamak | deyim |
bokunda boncuk bulmak | birine hak etmediği hâlde çok değer vermek – | |
bokuyla kavga etmek | çok sinirli ve geçimsiz olmak, her şeye öfkelenir olmak | |
bokyedi başı | Yerli yersiz her şeye karışan kimse | deyim |
bol bolamat | bol bol – | |
bol bulamaç | pek çok – | |
bol kepçe | Cömert, eli açık | |
bol kepçeden | Çok fazla | |
bol keseden | Bol bol, ölçüsüz bir biçimde – | |
bol paça | Dökük, saçık, şapşal (kimse) | |
bolalmak | bollaşmak | |
bolarabilmek | Bolarma ihtimali veya imkânı bulunmak | |
bolarmak | Bol duruma gelmek | |
boliçe | Yahudi kadını – | |
bolomoz | See balamoz | |
bom | Uyduruk, yalan | isimsıfat |
bom atmak | Uydurmak, yalan söylemek | deyim |
bomba | Çekiciliği olan çok güzel kadın veya kız | |
bomba patlatmak | Çok şaşırtıcı bir haber veya bilgi vermek | deyim |
bombalamak | Öfkelenerek birdenbire ve yüksek sesle bağırıp çağırmak | fiilpompalamak |
bombardıman | Etkili bir biçimde ve sık olarak gündeme getirme, duyurma – | |
bombardıman etmek | bir kimseyi birbiri ardına gelen ağır sözlerle paylamak | |
bombası patlamak | Gizli bir iş veya haber ortaya çıkmak, duyulmak | deyim |
bombili | Erkeklik organı, penis, zeker | isimbili bili |
bombok | Çok kötü, çok berbat | |
bomcu | Uydurukçu, yalancı | isimsıfat |
boncuk | Arap | isim |
bop bop | Poker oyunu | deyim |