Başıboş dolaşmak, yararsız dolaşmak –
Kahredici, kendinden geçirici, aşırı çekici –
Hapse girme, hapishaneye düşme
Kavga başlamak, kavga olmak
(Bir nesneyi, bir kimseyi) Küfretmeden yermek, aşağılamak amacıyla kullanılır
Çok para kazanmak; daha sonra rahat yaşayacak kadar gelir elde etmek
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
bitirmiş | Bilgili, açıkgöz olan (kimse) | sıfatbitirim |
bitlemek | Esnaf, eskici esnafı için yeni alınmış bir malı karıştırmak, işe yarar şeyler olup olmadığını araştırmak | fiil |
bitlenmek | Şüphe etmeye başlamak, kuşkulanıp kaygı duymak | fiilbiti kanlanmak |
bitleri eşek olmak | Sinirlenmek, asabı bozulmak | deyim |
bitli | Züğürt | sıfatisim |
bitmek | Çok sevmek, bayılmak, beğenmek – Haldun Taner | |
bizans oyunu | alavere dalavere | |
bizdik | küçük; kısa | sıfatisim |
bize de mi lolo | See LOLO | |
bizimki | Kadınların kocalarından, kocaların karılarından söz ederken kullandıkları söz – | |
blok | Filme sonradan eklenen ve genellikle pornografik özellik taşıyan bölüm | isim |
boca etmek | birden çevirip boşaltmak, dökmek – | |
bocalamak | Bir işte tutulması gereken yolu kestirememek, ne yapacağını bilememek, kararsız olmak – | |
bocurgat yapmak | Burnunu karıştırmak, burnundaki sümükle oynamak | deyim |
bodoslama | Vücudun önü, en ilerdeki nokta | isim |
bodoslamadan | Yüzüne doğru, burnuna, göbeğine, göğsüne doğru; tam karşıdan | zarfbodoslama |
bodoslamak | İleri sürmek, dayatmak – | |
bodur kalmak | gelişmemek | |
boğaz | Yiyeceği içeceği sağlanan kimse – Ayşe Kulin | |
boğaz derdi | Geçim için uğraşma | |
boğaz ola | "afiyet olsun, yarasın, bereketli olsun" anlamında kullanılan bir iyi dilek sözü | |
boğaz olmak | imrenmekten boğazı şişmek – | |
boğazlamak | Gaddarca, kan dökerek öldürmek – | |
boğazlı | iştahlı – | |
boğazsız | iştahsız – | |
boğmak | (Birisinden) Çıkar sağlamak, parasından yararlanmak, para harcatıp bedavacılık etmek – Sermet Muhtar Alus | fiildumana boğmak |
boğucu | Sıkıntı ve kasvet veren; boğunçlu | |
boğulmak | bunalmak – Falih Rıfkı Atay | |
boğuntu | Bir şeyi değerinden çok yükseğe satma işi, vurgunculuk, ihtikâr – | |
boğuntu yeri | Kumar oynanan mekân, kahve; kumarhane | deyim |
boğuntuya gelmek | Hileye, dalavereye kanmak, aldanmak | deyim |
boğuntuya getirmek | birini bunaltıp şaşırtmak yolu ile kendisinden, bir iş veya mal karşılığı olarak çok miktarda para çekmek | |
boğunuk | boğuk – Zeyyat Selimoğlu | |
bohça | Kalçalar, kıç, but | isim |
bohçacı | Sodomist; aktif olarak anal ilişkiyi tercih eden erkek | isim |
bohçalamak | Birisini kendisinden geçecek kadar dövüp ıssız bir yere bırakmak | fiil |
bok | Güç durum | |
bok (veya bokun) soyu | kızılan veya tiksinilen bir şeye karşı sövgü olarak söylenen bir söz – | |
bok atmak | birine leke sürmek, kara çalmak – | |
bok boklavat | See boklavat | |
bok canına olsun | bıkılan, kötülüğü görülen şeyler için kullanılan bir sövgü sözü | |
bok çuvalı | Çok şişman, şişko (kimse) | |
bok çuvali | Çok şişman, şişko kimse | deyim |
bok etmek | Bir işi, bir durumu, bir nesneyi berbat etmek, kötüleştirmek, bozmak | deyim |
bok etmek (veya bokunu çıkarmak) | bir işi, bir şeyi bozmak, berbat etmek – | |
bok gibi | berbat, çok kötü, iğrenç – Attilâ İlhan | |
bok götürmek | (Bir yer) Çok pis durumda olmak | |
bok karıştırmak | bir işi bozacak bir biçimde davranmak | |
bok püsür | Hoşa gitmeyen, can sıkan şey ve onun ayrıntı ve pürüzleri – | |
bok üstü bok | Kötüden de kötü, pek berbat | deyim |