| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
sakal atmak | (Bir satıcıya) Siftah sağlamak. Günün ilk alışverişini yapmak. | deyim |
sakal yapmak | Birkaç tiryakinin bulunduğu yerde, ortaya esrar vb. çıkarmak. Başkalarına esrar vb. uyuşturucu ikram etmek | deyim |
sakalı bitmek | bir iş sürüncemede kalmak | |
sakallı | Erkeklik organı, penis. | isim |
sakat | Bozuk veya eksik; çürük | |
sakata binmek | (Bir iş, bir olay, bir süreç) Çok zorlaşmak, korkulur duruma gelmek; tehlikeli olmaya başlamak. | deyim |
sakata gelmek | tuzağa düşmek | |
sakatlık | Yanlış, kusur, hata – | |
saksapon | Erkeklik organı, penis. | isimsaksofon |
saksapon çalmak | Birisi nin penisini ağzına alarak uyarmak, birisini fellasyo yaparak doyuma ulaştırmak. | deyim |
saksaponcu | Birisinin penisini ağzıyla uyararak onu doyuma ulaştırmada ustalaşmış kimse, fellasyocu. | isim |
saksı | Baş, kafa | isimkursaksız |
sakso | SAKSAPON (bakınız), fellasyo anlamında kullanılır. | isim |
sakso geçmek | eş anlamlı SAKSAFON ÇALMAK. | deyim |
saksofon | isim | |
salağa yatmak | Bilmiyormuş, anlamıyormuş gibi yapmak; aptallık numarası yapmak | |
salak | Sağcı dünya görüşünü benimsemiş kimse, yayın. | sıfatsolak |
salamurya | Şenlik, eğlenti. | isim |
salatalık | Aptal, salak. | isim |
salça kaynatmak | Kadın, kız, regl olmak; aybaşı, âdet görmek. | deyim |
salça olmak | (Erkek için) Bir kadınla yakından ilgili olmak | |
saldırmak | Yıkıcı ve sert eleştiriler yapmak | |
salıncak | İdam sehpası, ip. | isim |
sallama | Tespih. | isim |
sallamak | Bir işi sürekli olarak başka bir zamana ertelemek, savsaklamak – Sermet Muhtar Alus | |
sallamamak | önem vermemek | fiil |
sallandırmak | Asmak, asarak idam etmek. | fiil |
sallanmak | (Emir biçiminde) "Hareketini çabuklaştır, adımlarını hızlandır, koş!" anlamında kullanılır. | fiil |
sallantı | Sürüncemede bırakma, savsaklama | |
salma | Tespih. | isim |
saloz | salak | |
salozlaşmak | salaklaşmak | fiil |
salozluk | SALOZ'un (bakınız) durumu; salaklık, aptallık. | isim |
saltat | Polis. Belediye zabıtası. | isim |
salyası akmak | Çok imrenmek, çok özenmek. | deyim |
samamiko | "Karagözcü argosunda Karagöz karakterine verilen ad." | isim |
saman alevi | Gelip geçici, çabuk yatışan, çabuk sona eren – | |
samet | Bir tür uyuşturucu ilaç, Rohypnol. | isim |
samyeli vurmuş mayıs çirozu | Aşırı zayıf kimse, sıska. | deyim |
sancak iskele | Sağ, sol; sağdan soldan. | deyim |
sancısı tutmak | tedirgin olmak | |
sancısız | sıkıntısız | |
sandöviç | iki erkeğin, bir kadını ortaya alarak üçlü sevişmesi. | isim |
sandöviç yapmak | SANDÖVİÇ (bakınız) yöntemiyle sevişmek. | deyim |
sansar | Yankesici; hırsız. | isim |
santim işi | eş anlamlı PARMAK İŞİ. | deyim |
santimci | Bıçağı, kamayı, kesici-delici araçları çok iyi kullanan kabadayı. Belirli yaralama biçimlerine göre ne kadar hapis yatacağını bilerek bıçak vb. kullanan kimse. | isim |
santral | Akıl, zekâ. | isim |
santrali işletmek | Kafayı çalıştırmak; aklını, zekâsını kullanmak. | deyim |
santrayı geçmek | Bir işin, bir sorunun güç bölümünü çözümiş olmak. | deyim |