| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
paşazade | Rahatına düşkün, gösterişi seven kimse – | |
pat | Bir olayın, bir edimin birdenbire gerçekleşiverdiğin belirtirken kullanılır | isimzarf |
pat çakmak | Ayak topuklarını birbirine vurarak asker selamı vermek | deyim |
pat sat | Zaman zaman, ara sıra, tek tük | |
pata | Erkeklik organı, penis | isim |
pata çakmak | askerce selam vermek | |
patakoz | Eski. Bozukluk durumunda olmayan, bütün para. 5 kuruşluk, bütün 5 kuruş | isim |
patalya | Dolandırıcı yardımcısı, DÜMENCİ yardakçı. PATALYACI da denir | isimdümenci |
patalya durmak | PATALYA olarak çalışmak, yardakçılık etmek | deyimpatalya |
patburun | Zabıta, polis, kolluk kuvveti | deyim |
patent | Bir durum veya bir işi yalnızca kendi yetkisi altında görme – | |
patırtıya pabuç bırakmamak | önemli bir tehlike yaratmayacağını bildiği kışkırtmalara, yıldırmalara aldırmayıp bildiğini yapmak | |
pati | Küçük çocuk ayağı | |
pati çekmek | (Şoför) Otomobile, taşıt aracına patinaj yaptırmak | deyim |
patik | Kadın; kız | isim |
patiş yapmak | ||
patlak istepne | Fahişe, orospu | deyimistepne |
patlama | Birdenbire gelişme, çoğalma | |
patlamak | Herhangi bir durum veya bir değerin yitirilmesine yol açmak, mal olmak | |
patlatmak | Bir insanın sabrını tüketmek | |
patlıcan | Erkeklik organı, penis | isim |
patpat | Para | isim |
patriğin eşeğini kırk yıldır... | ||
patron | Bir kuruluşta, bir iş yerinde makam bakımından yetkili kimse | |
pavkırmak | Tilki veya çakal ulumak – Orhan Kemal | |
pavurya | Bir omuzu düşük yürüyen kimse | isim |
pavuryalamak | PAVURYA biçimi davranmak, yürümek | isimpavurya |
pay bırakmak | bir ilişkide fazla samimi olmamak, mesafe bırakmak | |
pay vermek | küçük büyüğe karşılık vermek, saygısızca davranmak – | |
payandaları çözmek | ayrılmak, kaçmak, uzaklaşmak | |
payını almak | azarlanmak, paylanmak | |
paylaşmak | Sevinç, üzüntü, sır, düşünce vb. için ortak olmak, aynı biçimde düşünmek veya duymak | |
peçete parası | Genelevde, vizite ücretinden ayrı olarak verilen bahşiş | deyimpeşkir parası |
peçeteci | Genelevin erkek hizmetkârı; kerhanede ayak işlerine bakan görevli, fedai | isim |
peçiz | Ev, hane, konut | |
peçiz etmek | Eve gitmek | deyim |
pedaki | Çocuk, küçük çocuk, yavru | isim |
pejo | Fransız frankı | isim |
pek | Hızlı olarak | |
pek gözlü | Yılmaz, yürekli, gözü pek (kimse) | |
pek yürekli | Acıması olmayan, yüreksiz, merhametsiz (kimse) | |
pek yüzlü | Karşısındakilerin kırılacağını bildiği hâlde duygularını veya isteklerini söylemekten çekinmeyen (kimse) | |
pekişmek | Güçlenmek, artmak, çoğalmak, kuvvetlenmek | |
pekleşmek | Güçlenmek, sağlamlaşmak – | |
pekleştirmek | Güçlenmesini sağlamak – | |
pekmez | Kan – | isim |
pekmez dökmek | Kavgada, dövüşte, kan akıtmak | deyim |
peliz | Alay, alay etme | isimpiliz |
peliz kesmek | Alay etmek | deyim |
pelo | Erbezi, husye, taşak | isim |