| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
peluz etmek | Açıklamak; çevirmek, tercüme etmek | deyim |
pembe | Eski. Bin liralık kâğıt para | isim |
pencidü atmak | Yalan söylemek; palavra atmak | deyim |
pençeci | Yankesici, beş parmağını da iyi kullanan yankesici | isim |
pendifrank | Şamar, tokat. Beş parmak | isim |
penislemek | ||
peniz | Karagözcü argosunda söz vermek mânâsında kullanılan bir kelime | isimkiriz |
peniz alıkmak | Söz söylemek, konuşmak; sohbet etmek | deyim |
peniz atmak | Laf atmak, sözle sataşmak; sarkıntılık etmek | deyim |
peniz attırmak | Durup dururken olmayacak bir laf söylemek; konuşmaya aykırı bir söz etmek | deyim |
peniz etmek | Konuşmak, söylemek, laf etmek | deyim |
penizlemek | Konuşmak, söylemek, (bir söze) karşılık vermek | fiilsiklemek |
penizleşmek | Konuşmak, söylemek; söyleşmek | fiil |
perçinlemek | (Erkek) Cinsel ilişkide bulunmak; düzmek | fiil |
perdah | (Olumsuz anlamda) Parlak, iç burkucu söz | isim |
perdahçı | Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışan kimse | isimperdah |
perdahlamak | Birini asılsız sözlerle kandırmaya çalışmak | fiil |
perde | Doğruyu görmeye engel olan şey | |
perde inmek | gözde katarakt olmak | |
perdeci | Hırsız, yankesici işini yaparken, onun görülmesini engellemek için önünde duran kimse | isim |
perdelemek | Bir durumun, bir olayın anlaşılmasına engel olmak, gizlemek – | |
perdeli | duvaklı | |
perdesiz | Utanmaz, hayâsız | |
perdesizlik | Utanmazlık, hayâsızlık | |
pergel | Bacaklar, ayaklar | isim |
pergelleri açmak | uzun adımlarla ve hızlı hızlı yürümek – | |
perli | Muhabbet tellalı, pezevenk | isim |
pervaz etmek | (Uyuşturucu madde kullanan kimse) İyice kendinden geçmek, "UÇUŞ"a geçmek | deyimuçuş |
pestenkerani | saçma – | |
pestil | Hasta | sıfatisim |
pestil atmak | Yalan söylemek, uydurmak | deyim |
pestilci | Yalancı (kimse) | sıfatisim |
peşelei | Durum, aşama | |
peşinden yürümek | bir kimseye her konuda uymak | |
peşkir parası | ||
peşrev | Sevişmenin, cinsel ilişkinin ilk aşaması; ön oyun | isimel peşrevi |
peşrev atmak | Elle sarkıntılık etmek | deyimpeşrev |
peştamal kuşanmak | bir zanaatta ustalık kazanmak | |
petek | Balçıktan yapılan ve dikine duran sandık biçimindeki tahıl ambarı | |
petka | Kıç, göt, anüs | isimputka |
petkası sıkmak | Cesaret etmek; bir şeyi yapabilecek gücü, cesareti olmak | deyim |
petkayı sıkmak | Güç koşullara dayanmak, azmetmek, sabırla direnmek | deyim |
peto | Gömlek cebi | isim |
peydahlanmak | Peydahlamak işi yapılmak – | |
peygamber vitesi | (Yakıttan tasarruf için) Araç giderken boşa alınmış vites | |
peyganber olmak | Çok sarhoş olmak, esriyip kendisini kaybederek bilinçsiz sözler söylemek | deyim |
peyganber vitesi | (Yakıttan tasarruf için) Araç giderken boşa alınmış vites | deyim |
peyke kurusu | Yıllarını kahvelerde sabahlayarak geçirmiş kimse; yaşlanmış PEYKECİ | deyimpeykeci |
peykeci | Eski. Gecelerini sabahçı kahvelerinde geçiren kimse; yersiz yurtsuz, avare kimse | isim |
peynir | Parasal çıkar | isim |