Erkeklik organının sertleşmesine yol açan (kimse, olay, özellikle yiyecek)
Eş anlamlı açık kaldırım
Hanut karşılığında turistleri belirli dükkânlara götüren kimse
küfür, art arda sıralanan küfürler
(Bir şeye) Sahiplenmek, el koymak
Çevresindekilere kaba ve sert davranarak şaka yapma işi –
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
götü kurtarmak | Belalı bir işten sıyrılmak; bir badireden asgari zararla kurtulmak | |
götü örümcek bağlamak | ||
götü sıkmak | (Bir işin, bir sorunun) Üstesinden gelmek için yeterli cesareti (bilgisi, deneyimi vb.) olmak | deyim |
götü tutuşmak | Çok telaşlanmak | deyim |
götü üç buçuk atmak | ||
götü varıp gelmek | Büyük korku geçirmek | deyim |
götü yanmak | Çok üzülmek | deyim |
götü yemek | (Bir işi yapabilmek için) Yeterli cesareti olmak | deyim |
götü yere yakın | Kısa boylu, bücür (kimse) | deyim |
götü yosun tutmak | Çok yaşlanmış olmak | deyim |
götün götün | geri geri | |
götünde pireler uçmak | Herkesin uyandığı saatte hâlâ uyuyor olmak | deyim |
götünden anlamak | (Bir mesajı, sözü) Yanlış anlamak | deyim |
götünden büyük osurmak | Beceremeyeceği bir işe girişmek | deyim |
götünden korkmak | Aşırı kuşkulu olmak; kendi kendisinden bile çekinmek; halihazır durumunu yitirmekten korkmak | deyim |
götüne batmak | (Bir şey, bir kimseyi) Durup dururken rahatsız etmek; ilgili olmadığı bir konuya durup dururken karışan kimseler için kullanılır | deyim |
götüne düşmek | (Bir kimse, bir eyleme) Kalkışmak, cesaret etmek (genellikle soru biçiminde ya da olumsuz biçimde kullanılır) | deyim |
götüne kalmak | (Bir iş, bir kimsenin) Cesaret edebileceği, başarabileceği kolaylıkta olmak | deyim |
götüne kına yakmak | Kendisine de bir yararı dokunmayacak bir şey yapıp başkalarına zarar veren kimseler için kullanılır | deyim |
götüne kısmet çıkmak | Yerli yersiz, erkeklik organının sertleştiğini söyleyen kimselere karşı alay yollu kullanılır | deyim |
götüne sokmak | ||
götünü görmek | (Birisinin) Cesaretini sınamak; bir işi başarıp başaramayacağını anlamak | deyim |
götünü yalamak | (Birisine) Yaltaklanmak, dalkavukluk etmek | deyim |
götünü yırtmak | Çok uğraşmak, çok didinmek | deyim |
götünün kılı ağarmak | Yaşlanmak, ihtiyarlamak | deyim |
götünün kılları diyapazon olmak | Çok üşümek; tir lir titremek | deyim |
götürmek | Tümüyle sahip olmak | |
götürücü | Hırsız; kalk gidelimci | isim |
götürüm | Kötü ve güç durumlara karşı koyabilme gücü | |
götüyle balık yakalamak | Çok şanslı olmak | deyim |
götüyle deve izi yapmak | Sakarca hareketler yapmak | deyim |
götüyle gülmek | Gülecek değerde bile bulmamak | deyim |
götveren | Edilgin eşcinsel (erkek) | isim |
gövdelemek | Yemek; yiyip içmek | fiil |
gövdeye atmak (veya indirmek) | oburca yemek – | |
göyük | Yanık, yanmış olan | |
göz açtıran | Amin'ler sınıfından bir tür ilaç, uyarıcı; amfetamin | deyim |
göz banyosu | Güzel olan şeylere hoşlanarak bakma | |
göz bebeği | Çok sevilen, önem verilen kimse vb. – | |
göz göze | Birbirine bakar bir biçimde | |
göz kamaştırıcı | Muhteşem, çok güzel, parlak, görkemli – | |
göz kamaştırmak (veya almak) | bir niteliğiyle hayran bırakmak – | |
göz kırpmak | eğilimini göstermek | |
göz kulak olmak | gözetmek, korumak, bakmak – | |
göz nuru | Yoğun bir emek sonucu ortaya çıkan iş | |
göz önü | Görülebilen yakın yer | |
göz önünde | Apaçık, belirgin, aşikâr olarak | |
göz yummamak | hoş görmemek, bağışlamamak | |
göze | pınar | |
göze göz | kısasa kısas |