Sövgü, küfür
Genel kurallara uygun olmayan, hoşa gitmeyen hareket, duruş vb.
Yaranmaya çalışmak, dalkavukluk etmek
çok şaşırmak, donup kalmak
Edilgin eşcinsel erkek
(birisi, dirileri) bir yere gelerek bir olaya karışmak, tanık olmak
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
diplomatça | (diploma'tça, l ince okunur) Kurnazlıkla, açıkgözlülükle | |
dipsiz testi | Eline geçen para veya malı hesapsızca, boş yere harcayan | |
direk | Değerli, saygın, önde gelen kimse | |
direksiyon sallamak | motorlu taşıt kullanmak – | |
direksiyona geçmek | bir işin yönetimini üzerine almak | |
direkten dönmek | (Birisi, bir işi, bir edimi) Başarılı olmasına ramak kaldığı halde başaramamak | |
disiplin | kışlada, askeri birliklerde ceza koğuşu | isim |
disko | disiplin | isim |
diskotek çocuğu | hayatını kazanma sorunu olmayan yeniyetme, genç | deyim |
diskur geçmek | uzun uzun konuşmak, lafazanlık etmek | deyim |
diskur geçmek (veya çekmek) | nutuk verir gibi konuşmak – | |
diş | ısrılarak yenen maddeler için bir ısırımlık, biraz | isim |
diş çekmek | birinin ağzını, çenesini yumruklayıp (tokatlayıp) dişinin kırılmasına, dökülmesine yol açmak | deyim |
diş kırmak | esrarı, sigarayla içilebilecek parçalar haline getirmek | deyim |
dişçi | dövüşte, hasmının dişini kıran (kimse) | sıfatisim |
dişi | Verimli, doğurgan olan | |
dişilik | Kadına özgü olma durumu | |
dişine mangır değmek | para kazanmak | deyim |
dişine vurmak | değerini anlamak için kontrol etmek – | |
dişiyle tırnağıyla | Bütün gücünü kullanarak – Tarık Buğra | |
dişlerini parlatmak | fellasyo yapmak | deyim |
dişsiz | yoksul; mağdur, boynubükük | sıfat |
dişsiz papu | yaşlı, âciz, güçsüz kimse | deyim |
diyakoz | yardımcı; çömez | isim |
diyalog | Anlaşma, uyum sağlama veya bu yolda çalışma | |
diyari | iki kuruşluk madeni para | isimeski |
diyet | Bir şeyin karşılığı olarak ödenmek zorunda kalınan şey – | |
diz boyu | Çok miktarda | |
dizel | hafifmeşrep, cinsel ilişkiye çok eğilimli (kadın) | sıfatisim |
dizginlemek | Birinin aşırı davranışlarını önlemek | |
dizginsiz | Aşırı, ölçüsüz olan – | |
dizlemek | Dize kadar batmak | |
dizlik | iç donu | |
dobiç | Şişman, şişko – | sıfat |
doğma büyüme | Başlangıçtan beri | |
doğmak | Ortaya çıkmak, sonucu olmak – | |
doğramak | kesici bir araçla yaralamak, öldürmek | fiil |
doğum sancısı | Yeni bir duruma geçilirken çekilen zorluklar | |
doğurmak | Ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak – | |
doksan | futbolda kısa ve uzun kale direklerinin 90 dereceyle birleştiği yer | isim |
doksan dokuz | iki eşcinsel erkek birbirine aynı anda fellasyo yapmak | deyim |
doksana asmak | futbolda topu tam doksan'a atarak gol yapmak | deyim |
doksana girmek | kadının, kızın bacak arasını, kasığını ellemek | deyim |
doksandokuz | (Erkek eş cinselliğinde) Karşılıklı olarak oral seks yapma | |
doktor | gözlüklü kimse (genellikle gözlüklü erkek) | isim |
doktorlu | hileli (iskambil kâğıdı, zar) | sıfat |
doku | Bir bütünün yapısı ve özelliği | |
doku uyuşmazlığı | Düşünce ayrılığı içinde olma | |
dokuma | Yapı, oluşum – | |
dokumak | En ince noktalarına kadar özen göstererek, emek vererek ortaya çıkarmak |