| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
kısır döngü | Aynı olumsuz sonucu veren, çözüm getirmeyen durumların tekrarlanması, sürdürülmesi – | |
kısırganmak | Esirgeyip bir şeyi vermekten çekinmek | |
kısıtlamak | Sınırlamak, daraltmak | |
kıskanmak | Yerinde olmayı istemek, imrenmek | |
kısmak | Verilen hak ve özgürlüklerin sınırını daraltmak | |
kısmet kapısı | Gelir sağlayan yer | |
kıstırmak | Kaçamayacak bir duruma getirmek; sıkıştırmak | |
kış | Çok soğuk hava | |
kış uykusu | Durgunluk, hareketsizlik dönemi – | |
kışçı | İşleyeceği ya da işlediği suçu, kış mevsimini hapishanede geçirmek üzere ayarlayan kimse; kış mevsimlerini hapishanede geçirmeyi âdet edinmiş suçlu – | isimalkışçı |
kışkışlamak | uzaklaştırmak | |
kışla | Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği veya kışın barındığı kapalı ağıl | |
kışlak | Kışın barınılan yer | |
kışlamak | Kuş ve kümes hayvanlarını ürkütmek | fiilkışkışlamak |
kışlatmak | Musallat etmek | fiil |
kışri | yüzeysel – | |
kıtır | yalan | |
kıtır atmak | yalan söylemek – | |
kıtıra almak | alay etmek | |
kıtırbom | Yalan, palavra, temelsiz söz, haber vb. | isim |
kıtırcı | Çok yalan söyleyen kimse | isim |
kıtipiyoz | Değersiz, bayağı, kötü – | sıfat |
kıvırcık | Başkalarının işine karışmayan, kendi halinde (mahkûm) | sıfatisim |
kıvırmak | dolandırmak – | fiil |
kıyak | Benzerlerinden üstün olan, çok güzel – Adnan Veli | |
kıyak çekmek | eş anlamlı kıyak yapmak | deyim |
kıyak geçmek | eş anlamlı kıyak yapmak | deyim |
kıyak geçmek (veya çekmek veya yapmak) | birine maddi ve manevi destek olmak, yardım etmek – | |
kıyak kaçmak | çok uygun düşmek, yakışık almak | |
kıyak yapmak | (Birisine) iyilik yapmak | deyim |
kıyakçı | Başkalarına iyilik eden (kimse), cömert – Ahmet Çakal | sıfatisim |
kıyakçılık | Kıyakçı (bakınız) olma durumu; kıyakçı'nın niteliği | isim |
kıyaklık | Kıyakçıya yakışır davranış | |
kıyamet | gürültü patırtı – Peyami Safa | |
kıyamet alameti | İçinde yaşanılan durumu beğenmeyenlerin kullandığı bir söz | |
kıyamet kopmak | bir yerde çok gürültü ve telaş olmak | |
kıyıntı | ||
kıyışmak | (Özellikle, fahişe ile müşterisi arasında) Pazarlık etmek | fiil |
kıymalı | İçinde kurt bulunan (meyve) | |
kıytırık | Değersiz, bayağı, basit olan | |
kız | Kullanılmamış, yeni (şey, nesne) | sıfatisim |
kız gibi | çok güzel ve yeni – | |
kızağa çekmek (veya almak) | bir görevliyi etkin bir görevden alıp çalışmayı gerektirmeyen pasif bir işe vermek | |
kızak | Usta yankesicinin parmakları; özellikle işaret parmağı ve orta parmak | isim |
kızan | Erkek çocuk | |
kızdırma | Yüksek vücut ısısı | |
kızdırmak | öfkelendirmek – | |
kızgın | Eş arayan (hayvan) | |
kızgınlık | öfke | |
kızıl | komünist |