(Sınav) Kolay, zahmetsiz geçmek
Damardan uyuşturucu zerkine alışkın tiryaki kimse
(Kadın ya da pasif eşcinsel erkek için) Cinsel ilişkide bulunmak, bir erkek tarafından kullanılmak
"Rast gelmeyen, yâr olmayan, kötü talih veya kader" anlamında kullanılan bir söz; kambur felek –
(Futbol vb. oyunlarla ilgili olarak) Sayı yapmayı, gol atmayı, yenmeyi nitelemek için kullanılır
Güçlenmek, güç kazanmak
İfade | Anlam | Etiketler |
---|---|---|
acılaşmak | Dokunaklı duruma gelmek | |
acılı | üzüntülü – | |
acılık | Kederlilik durumu – | |
acıma | Başka bir kimsenin veya canlının mutsuzluğuna karşı duyulan üzüntü; merhamet – | |
acımak | Merhamet etmek – Cahit Sıtkı Tarancı | |
acımsı | Dokunaklı olan – | |
acımsılık | Dokunaklı olma durumu – | |
acın kabadayısı | Zaten parasız olduğu için eli açık, cömert görünen – | deyimkaldırım kabadayısı |
acısını çıkarmak | uğradığı maddi veya manevi zararı giderici bir iş yapmak | |
acısız | üzüntüsüz | |
acittim mi? | (Bir oyunda yenme, tartışmada üstün çıkma gibi durumlarda) Başarıyı abartmak, katmerlendirmek için kullanılır. ACIDI MI, ACITTI MI diye de kullanılır. | deyim |
acur | Şirret | sıfat |
aç ayı oynamaz | "kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir" anlamında kullanılan bir söz | |
açacak | anahtar | |
açgöz | açgözlü | |
açgözlü | Mala, yiyeceğe ve içeceğe doymak bilmeyen; açgöz, gözü aç, gözü doymaz, haris, tamahkâr, tokgözlü karşıtı – | |
açı | Görüş, bakım, yön, anlayış biçimi – | |
açık alın | Hiçbir kanunsuz ve ahlak dışı tutumu olmama durumu – | |
açık alınlı | Hiçbir kanunsuz ve ahlak dışı tutumu olmayan – | |
açık almak | Uzak durmak, yanaşmamak | |
açık ayak | Tulumbacıların hızlı koşusunu niteler | |
açık çek | Her konuda verilen destek veya yetki; açık kart – | |
açık düşürmek | Beklenmeyen bir şeyle karşılaştırmak, şaşırtmak – | |
açık göz | Hela deliği, kubur | deyim |
açık kaldırım | Bir tür hırsızlık: Dışarıda açıkta bulunan ya da unutulmuş, gözetimsiz bir şeyi çalma | |
açık kaldırımcı | Dışarıda, açıkta bulunan şeyleri çalmada ("kaldırmada") ustalaşmış, bu işi âdet edinmiş hırsız | deyim |
açık kaldırımcılık | Dışarıda, açıkta bulunan şeyleri çalma biçimindeki hırsızlık | deyim |
açık kaldırma | Eş anlamlı açık kaldırım | |
açık kapı | Bâkire olmayan kadın | |
açık vermek | gizlenmek istenen bir olayı, bir düşünceyi veya durumu elde olmayarak ortaya koymak, açıklamak | |
açıkçı | Anadolu köylerinde çiftçinin mahsulünü daha yetişmeden önce satın alıp bedelini peşin ödeyen ve böylece büyük kâr sağlayan tüccar – | |
açıkgözlülük | Açıkgöz olanın durumu; açıkgözlük, cingözlük – Cenap Şehabettin | |
açıklar livası olmak | işsiz ve kazançsız kalmak | |
açıkta bir şey mi gördün? | Nedensiz ya da gerekmediği halde gülen kişilere karşı kullanılır | d |
açıktan | Ayrıca, ek olarak – | |
açıktan almak | bir tehlikenin uzağından geçmek | |
açılmak | İçkinin, uyuşturucu maddenin etkisi, esrikliği geçmek, geçmeye başlamak – Ümit Oğuztan | |
açınmak | Açık saçık giyinmek | |
açkı | anahtar | |
açkıcı | anahtarcı | |
açlık | Aşırı istek içinde bulunma – | |
açlıktan götü örümcek bağlamak | Uzun bir süredir açlık, parasızlık çekmek; sürekli züğürt olmak | deyim |
açmak | (Bir şey, birisine) İyi gelmek, yaramak – Tarık Dursun K. | |
açmaz | İçinden zor çıkılır durum – | |
açmaz oynamak | (Oyunda) Hile yapmak. Hileli oynamak | deyim |
açmaz yapmak | Hile yapmak | deyim |
açmaza düşmek | Bir hileye aldanmak | deyim |
açmaza getirmek | (Birisini) Hile yaparak, kandırarak zor bir duruma sokmak | deyim |
açmazlık | Ağzı sıkı olma durumu | |
açmışa konmaz mı? | "Fırsat kaçırılır mı?" anlamında kullanılır | deyim |