yalan söylemek, uydurmak
Teni çok koyu renk olan kimse
Herhangi bir nesne ya da kişiye fazlaca ilgi gösteren, pek değer veren kişiler için, 'onun olsun, ne yapar;;:ı yapsın' anlamında söylenir
İlk çocuk
"Ağabeyciğim" anlamında kullanılan bir söz –
| İfade | Anlam | Etiketler |
|---|---|---|
oyun yapmak | hile yapmak | |
oyunbaz | Düzenci, hileci – | |
oyunbozan | Birlikte yapılmasına karar verilen bir işten tek taraflı cayan (kimse); mızıkçı | |
oyuncak | Önemsiz ve kolay iş | isimoyuncaklı |
oyuncaklı | Çocuksu, çocuk gibi davranan – | |
oyuncu | hileci | |
oyunculuk | Düzencilik, hilecilik | |
ödemek | Bir işin, bir görevin karşılığını vermek – Eflâtun Cem Güney | |
ödü bokuna karışmak | çok korkmak – | |
öfkesi burnunda | Çok öfkeli (kimse) – | |
öğrencelik | Öğrenmek amacıyla yapılan ilk uygulama | |
öğrenci | Kodein, afyondan elde edilen bir tür uyuşturucu | isim |
ökçesiz | Korkak; ürkek | sıfat |
öksürmek | Konuşmak; itiraf etmek – | fiil |
öksürtmek | (Birisini) Konuşturmak, itiraf etmesini sağlamak | fiil |
öksürüklü | hastalıklı – | |
öksüz | Erkeklik organı, penis | isim |
öksüzsevindiren | Değeri az, cicili bicili şey | |
öküz | Oyunlarda kullanılan zar; tavla zarı, barbut zarı | isim |
öküze boynuzu yük olmaz (veya ağır gelmez) | "insan kendi yakınlarını ve kendi işlerini yük saymaz" anlamında kullanılan bir söz | |
öküzleri koşmak | (Kumarda, barbutta) Zarları atmak | deyim |
ölçülü | ılımlı – | |
ölçülü biçili | Özenli bir biçimde hazırlanmış, iyice hesaplanmış – | |
ölçümlemek | Akıl süzgecinden geçirmek, sonuç almak, takdir etmek | |
ölçüsüz | pek çok – Abdülhak Şinasi Hisar | |
ölçüşmek | Karşılaştırmak, mukayese etmek | |
öldürmek | Sigarayı (özellikle, esrarlı sigarayı) söndürmek – | fiilkürünü öldürmek |
ölgün | Cansız, renksiz, dikkat çekmeyen – Hamdullah Suphi Tanrıöver | |
ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek) | umutsuz bir bekleyişi anlatmak için söylenen bir söz | |
ölmek | Bazı sebeplerle çok sıkıntı veya acı çekmek | |
ölmez | Çok dayanıklı, kolay eskimeyen | |
ölü | Gücü az, zayıf | |
ölü açı | kör nokta | |
ölü gözü | Dişilik organı, vagina | deyim |
ölü mevsim | Herhangi bir işin, etkinliğin veya hareketliliğin durgunlaşıp yavaşladığı süre; ölü sezon | |
ölü nokta | Gözden uzak yer | |
ölü renk | Parlaklığı olmayan, donuk renk | |
ölü saat | Herhangi bir faaliyet veya iş yapılamayan zaman; ölü zaman – | |
ölü sezon | ölü mevsim | |
ölü zaman | ölü saat | |
ölük | Canlılığı azalmış; hâlsiz | |
ölüm | Sona erme, yok olma, ortadan kalkma | |
ölüm dirim | ölüm kalım – | |
ölüm döşeği | Ölümcül durum – | |
ölüm sükûtu | ölüm sessizliği – | |
ölümlü | insan | |
ölümlük dirimlik | ölümlük kalımlık – | |
ölümsek | ölümcül – | |
ölüsü kandilli | Kızılan kişiyi aşağılamak amacıyla söylenen bir sövgü sözü; ölüsü kınalı – | |
ölüsü kınalı | ölüsü kandilli – |